Algı Mühendisliği ve Entropi

Pragmatik prensiplere uyumlu olarak geliştirilen her dinamiğin bir eş değeri, analojisi veyahut tenazuru vardır. Evrensel bağdaşıya dayanan insani yapıtlar ve bileşimler, interaktif ve yok sayılamaz biçimdedir. Bu bağdaşıma yer verebilen iki mekanizma örnek gösterilebilir: Toplumsal algı ve entropi.

 

Toplumsal Algı

Bu iki kavramın ve yapıtın tezatlığı, entropinin termodinamik kurallar çerçevesindeki tanımından türemektedir. Entropi, maddesel dağılım ve enerji mekanizmalarını ele alırken, algı mühendisliği ise bütünen elde edilen çıkarımları, yaptırımları ve tümevarımı kapsar. Toplum, entropi ile örtüştüğünde, “makro durumu” andırır. Her bir birey, bu bağdaşıma göre, mikro durumdur. Toplumdan bireye, bütünden detaya gitme eğilimi, entropinin birebir tanımı ile kesişmektedir. Fakat, termodinamik prensipler çoğu zaman algıya zıt niteliktedir. Bunun nedeni, mikro durumun, yani bireyin esnekliği, büyük ölçütte dinamik kabul edilmekte olması, ve böylece makro duruma biçimsizlik ve kalıp dışı vaziyet sağlayabilmektedir. Öyleyse, birey, evrensel ve kaotik kurala uyduğu sürece, algıda çarpım ve toplam olamaz, zira çarpılacak ve toplanacak herhangi bir biçimsel oluşum gösterememiştir.

 

Nitekim, toplum, belirgin bir biçime sahip olabilmesi için, hemfikir olmalıdır. Bu, dağılıma, ve evrenin kaosa eğilimine zıttır.

 

Bireysel Algı

Solipsizm, kişinin herhangi bir sistemden izolasyonu ve tekliğini öne çıkarır. Bireysel algı, solipsizme uyar, fakat sistemsizliğe uygun olamaz. Çünkü, algı, etkileşimdedir. Detayların terkibini sağlayarak oluşur, bireyden bireye aktarılır, evrimleşir. Evrimleşmesi, bir bakıma, dinamiğini daha enerjik, ve bu doğrultuda, entropiye uygun yaparken; belirgin bir kurum oluşturması, onu rastgele niteliğinden uzlaştırmaktadır. Bir bakıma, bireyin iradesi, dağılımı azaltıp, algı esnekliğini ve biçimini zorlarken, bireysel olgu ve bilgi, mantalitenin biçimini zorlamaktadır.

 

Algıda Hareketlilik

Paradoksal yapıda olan bu insani ve fiziki analoji, muğlak yapıya bağlam yaratabilirken, yankıya teessür eder. Bu yankı, paralelizmden türev oluştururken, çok zamanlı ve kapsamlı bir kitle açığa çıkartır. Yani, düşünce bazından, bir devrim yaratabilmek için, etkileşim şarttır. Etkileşim, tek yönlü değildir, tevezzü’, yani dağılım göstermeye koşulludur. Yankı tenâsübü, altyapıdan bitebilen bir algının, negatif yönde gradyan gösterişine, açıklık getirir. Çünkü, algıda oluşum gösterebilecek hiperaktivite ancak, bahsi geçen algıya ev sahipliği eden bireye müstehaktır. Düşüncenin dinamik bazı, ve yankısal yapısı, ancak hitabet ile geliştirilebilir. Hitabet, bağdaşımdan ziyade, kesişim sağlar. Empati bağlamı kurabilen her bir kitle, toplu iradeyi oluşturur. Fakat, bireysel irade, zaten, doğumundan itibaren kapalı sistem üslubunu benimser. Bu yüzden, bireysel algı oluşumu da paylaşıma, etkileşime, böylece dağılıma eğilimdedir. Genelgede entropi, yeniden sağlanmıştır.

 

Düşünce Objektifi ve Olgusu

Düşünce, soyut çizelgededir. Düşüncenin boyut veya frekans modifikasyonu, objektife edilişi ile yol bulur. Böylece, izolasyondan muaf, dağılıma açıktır. İnsan, düşünce oluşturarak dağılımın aleyhine gitse de, her hâlukarda kapalı sisteme tabiidir. Etkileşimden perspektif oluşturabilir, veya etkileşimden uzak bir yönergede, bireyin kendi düşüncelerinin entegrasyonu ve bileşimi ile bakış açısı kazanılabilir. Genelinde, evrimsel, doğal ya da çevresel düşünce yapıtlarının antitezi bulunmamaktadır. Bundan dolayı, içeriğinde ve büyük çerçevede, bireysel algı yeniden dağılım lehinedir. Bunun yanı sıra, insan perspektifi bilinçaltı ve bilinçüstü halindedir. Bilinçüstü, doğurgan ve paylaşıma açıkken, bilinçaltı entropiden, görünür ölçüde etkilenmez. Yani, bilinçüstü kişinin kendisinden iletişim bağlamları ile taşabilirken, bilinçaltı, kapalı vaziyette, davranışı maniple eder. Analitik algı kurulabilen paylaşımlarda ve telepatilerde, bilinçaltı da yaygın özellik gösterir, fakat olasılığı daha güçtür, ve kontrol edilebilir kapasitededir. Bu regülasyon, insanın entropiye olabilecek aykırı potansiyelinin büyük oranını oluşturur. Yani, insan, bir nevi, fiziki kurallara özge olacak kapasitededir.

 

Peki, insani dürtüler, sistemler ve birlikler,fiziki bir kuralın bu denli sınırlarını zorlayabilirken, toplumsal devrime gayri gitmek niye?

İnsan zekâsı, veya düşünce yapıtı, çok dağılımdan, az dağılıma gidebilecek frekanstadır. Yani, evrenin işlevsel kurallarının aksine, bir düşünce bütünü kurabilir, böylece bir enerji yığını oluşturabilir kapasitededir. Bu, insan potansiyelini vurgulayan bir özellik olsa da, insanın kendi yarattığı sistemde, onu en mahcup ve en tehlikeli duruma sokabilen bir fenomendir. Toplumlar arası savaşa atılım veren, belirgin ideolojilere, idealizme, sınıflandırmalara tabi tutulan irade, tehlike arz eder. İdealizm ve irade, esnek değildir, biçimi vardır, belirgindir, dinamik değildir. Bu nedenle, insan potansiyeli ve evrenin aleyhine gidebilme olasılığı, aşınır ve bir marifet olmaktan çıkar. İnsan, kendi kapasitesini, tereddüt etmeden, köreltir.

 


 

Fotoğraf: Getty Images

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir