Fikir, Sorgu ve Tabella

Günümüz dünyasında karşılaştığımız büyük bir fenomen var: Bilgi kirliliği. Bu fenomen bizi gerçeklikten koparıyor ve bizi geriye doğru götürüyor. Bu doğrultuda sorgulamaktan aciz, ulaştığı her bilgiyi doğru kabul eden bir kitle doğuyor. Peki bunun için ne mi yapmalı? Bilgiye giden metotları yeniden tanımlamalı ve gerekirse bu fenomene karşı alternatif bir ortam yaratmalı.

 

Sorgu, düşünsel bir eylemdir. Ele alınan bir cismi veya bir fikri eleştirel düşünce süzgecinden geçirerek hakkında bir değerlendirme yapmayı ve bir sonuç veya sonuçsuzluğa varmayı içerir. Bir bilginin sorgusuz sualsiz doğru kabul edilmesi, üzerine inşa edilecek diğer bilgileri de etkiler ve sorgusuz kabul çok tehlikeli bir olay olma özelliğine sahiptir. Günümüzün tüm popülist liderleri, tabanlarını özünde yalan, yanlış veya eksik olan bilgileri etkileyici bir dille aktararak ikna ederler ve siyasi gücü elde ederler. Bu tip liderlerin kendi toplumlarında yarattıkları bölünmüşlük hissi ve kullandıkları ayrımcı dil göz önünde bulundurulduğunda, sorgunun eksikliğinin ne kadar tehlikeli olduğunu gayet açıktır.

 

Sorgunun tarihinde evrensel olarak kabul edilmiş çok önemli bir kişi vardır. Milattan önceki Atina’da yaşayan bu şahıs, gençliğinde başarılı bir asker iken yaşlılığı döneminde neredeyse maddi her şeyden el etek çekmiş ve kendini insanların “sinirini bozacak” sorular sormaya adamıştır. İnsanlara bildiklerini sandıkları konular üzerinde sorular sormuş, diyalektik yönetimini* kullanarak insanların aslında doğru bildiklerinin yanlış olabileceğini göstermiştir. Sorgu yöntemleri dolayısıyla Atina gençliğini zehirlediği (yozlaştırdığı) sebebiyle idam cezasına çarptırılmıştır. Bu şahıs bugün modern felsefenin babası kabul edilen Sokrates’tir. Sokrates’in sorgulamaya verdiği yöntem hem felsefenin temellerini atmış, hem bize sorgulamayı arka plana atan siyasi sistemlerin ne kadar tehlikeli olduğunu göstermiş hem de sorgunun gerçeğe ulaşmada ne kadar önemli olduğunu kanıtlamıştır.

 

Fikir, zihnimizdeki bir olay veya bir cisim hakkındaki düşüncemizdir; gözlemlediğimiz bir fenomen hakkında oluşturduğumuz bir yorumdur. Bu yorumun en başta gerçekle doğru olması gerekmez, çünkü sübjektif bir biçimde fikir oluştururuz; fakat gerçeğe yaklaştırmak mümkündür. Fikir teriminin Antik Yunan’daki ismi “idea”ydı. İdealar, felsefi bağlamda soyut nesneler olarak da kabul edilebilir. İdealar antik felsefede büyük etki bırakmışlardı; o denli ki Platon yeryüzünde gördüğümüz her nesnenin idealar dünyasının gölgeleri olduğunu bile belirtmiştir.[1] Fikirler, dünyayı anlamak adına attığımız adımların önde gelenlerindendir. Gerek gözlem, gerek ise akıl yürütme yoluyla yaşadığımız çevreyi ve evreni anlamak için fikir veya fikirler ortaya atarız. İşte sorgu, tam bu noktada ortaya atılan fikrin gerçeğe olan yakınlığını ve geçerliliğini sınar. Böylelikle fikirlerimizi yeniden gözden geçirmemizi ve gerçeğe ulaşacak şekilde yeni düşünceler ortaya atmamızı sağlar.

 

Fikir ve sorgunun birbirleriyle olan bütünleyici ilişkisi, günümüz dünyasını göz önünde bulundurduğumuzda hayati önem taşımaktadır. Antik Yunanistan’da Sokrates’in varlığını belirtmiştim fakat belirtmediğim ve bugün de hayatımızda oldukça gördüğümüz bir insan grubu o dönemde de arlığını sürdürmekteydi: demagoglar. Bu insanlar sorgulanmış fikirlerle, gerçeğe dayalı düşünceler ile değil, aksine halkın duygularına doğrudan etki edecek fakat doğruluğu tartışmalı hatta yanlış olan kavramlarla siyasi makam peşinde koşmuşlardır. O dönemin filozofları insanları demagoglar hakkında uyarmışlar ve zararlarını göstermişlerdi fakat bugün görebildiğimiz kadarıyla insanlar binlerce yıllık bu uyarıdan hiç ders almamışlar.

 

İnsanların, özellikle gençlerin, fikir alışverişinde bulunması ve aldıkları ile verdikleri fikirleri sorgulamaları elzemdir fakat günümüz dünyasındaki bilgi kirliliğinin fazlalığı hem doğru fikir alışverişi yapmayı güç kılıyor hem de sorgulayarak gerçeğe ulaşmanın önünü tıkıyor. Bu durumda demagoglar güç kazanıyor; eksik, yanlış, yalan bilgilerle sağlıklı düşünce akışını engelliyorlar. Bu durum sonucunda iki seçenek ortaya çıkıyor: ya bu bilgi kirliliğini kabul edip, yanlış bilgilerin yayılmasına sessiz kalmak ya da yeni bir bilgi paylaşım atmosferi sağlayarak bir alternatif üretmek. İkinci seçenek hem insanların hem de özellikle gençlerin tartışma kültürüne ve sağlıklı bilgi akışına kolay bir şekilde erişimini sağlayabilir, hem de demagogların “sabote ettiği” günümüz iletişim kanallarını zayıflatabilir.

 

Tabella’yı proje olarak düşünürken işte aklımızda tam olarak da yukarıda saydığım iki kavram vardı: Gençlerin fikir alışverişi yapabilecekleri, sorgulayacakları ve herkesten bir şey öğrencekleri bir platform oluşturmak. Bunun yanında okuyucuyu da okuduğu yazılar üzerinden düşünmeye sevk ederek Tabella’ya müdahil etmek. Bu yöntemle hem değişik perspektifleri insanlara aktarmayı, kendi perspektiflerini ve başkalarının perspektiflerini sorgulamayı ve daha yeni düşünceler geliştirmelerinde yardımcı olmayı amaçlıyoruz. Bu bağlamda Tabella’yı bir nevi düşün ortamı olarak görmek mantıklı bir bakış açısı olabilir.

 

Tabella, Kıbrıslı Türk gençliğinin eksikliğini yaşadığı bilgi atmosferi eksikliğini kapatmak için yola çıkıyor, birbirinden değerli yazar kadrosu ve geniş yelpazedeki yazılarıyla da bunu başaracağına inancım tam. Okuyucularımızdan beklentim, okuduklarını düşünerek, sorgulayarak, fikir üretmeye çalışarak ve yorumlayarak Tabella’ya müdahil olmalarıdır. Bu sayede Tabella gelişebilir, büyüyebilir, zenginleşebilir ve amacını en etkin bir şekilde yaşatabilir. Hepinize Tabella’ya hoş geldiniz diyor iyi okumalar diliyorum.

 

*Karşıt savları olan insanların akılcı tartışma yoluyla gerçeğe ulaşma metodu

 

Referanslar

  1. Plato, Lane, M. and Lee, D. (2007). The Republic. Penguin Books Ltd, London.

 

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir