Polis “Sam Amca” Gücünü mü Kaybediyor?

Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Batı dünyasının bir nevi polislik görevini üstlenmiş, “her işe burnunu sokan” ülke olarak da tanımlanmıştır. Ancak diğer ülkelerin hızla gelişmesinden ötürü dünya üzerindeki etkisi giderek değişiyor mu?

 

Bir ülkenin başkanı olarak, her birey gibi, istediğinizi düşünme özgürlüğünüz vardır. Ancak düşündüğünüz her şeyi basına açıklama özgürlüğünüzün olmaması lazım. ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz yıl NATO üyesi olan çoğu ülkenin savunma bütçelerinin yeterli olmadığını, özellikle (Estonya hariç) Baltık ülkelerinin gerekli miktarda bütçe ayırmamaya devam etmeleri durumunda ABD’nin de NATO Antlaşması’nın 5. maddesini yerine getirmeyeceğini öne sürdü. Bu madde, herhangi bir NATO ülkesinin saldırıya uğraması durumunda diğer ülkelerin yardımına gitmesini gerektiriyor. Bu açıklamanın bir bakıma doğru olduğunu düşünebiliriz; ABD yılda orduya $700 milyar harcayarak başka ülkelerin güvenliğini sağlayacak ve o ülkeler de Gayri Safi Yurt İçi Hasılaları’nın (GSYİH) en az %2’sini savunmaya ayırmayarak her şeyi ABD’nin yapmasını bekleyecek. Vergilerinin bir kısmı bu harcamaya giden Amerikan halkı için biraz haksızlık olarak görünüyor değil mi?

 

Öte yandan, kendinizi dünyanın düzeninin koruyucusu olarak tanımlarsanız, böyle bir sorumluluğu da üzerinizde yük olarak görmemeniz gerekmektedir. “Batılılaşmış” ülkeleri güvende tutmak hem ABD’nin kendi pozisyonunu uluslararası platformda koruması, hem de ideolojik olarak kendine ters giden ve güçlenen Rusya ve Çin’i en azından jeopolitik anlamda kontrol altında tutması açısından önemlidir. Ayrıca böyle sitemli bir açıklama yapmak, Baltık ülkelerini daha fazla harcamaya itmek yerine Rusya’nın elini güçlendirmektedir. Rus tehdidi karşısında NATO’nun yardımı olmazsa, Baltık ülkelerini kim koruyacak? Brüksel mi? Avrupa Birliği’nin bu konulardaki “başarısına” Ukrayna’da tanık olduk.

 

Son zamanlarda ABD-Türkiye ilişkilerinin de kötüye gitmesi üzerine ABD’nin NATO’daki en önemli partnerlerinden birinin Rusya’yla yakınlaşması söz konusu olmakla beraber, ABD vatandaşı olan Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi de Orta Doğu’daki müttefiklerinden Suudi Arabistan’la ilişkilerini zedeledi. ABD, Orta Doğu’daki bir diğer güçlü ülke olan İran’la nükleer silah antlaşmasından tek taraflı çekilmesiyle beraber hâlâ İran’la ticaret içinde bulunmaya devam eden ülkelerle de ilişkilerinin kötüye gitmesi durumunda, dünyanın polisi unvanını yavaş yavaş kaybetme riski içerisindedir.

 

Yukarıdaki argümanlar çoğunlukla “askerî” gücü ele almaktadır. “Ekonomik” anlamda da ABD bir süre daha liderliğini koruyacakmış gibi görünüyor. Nominal GSYİH değeri $19 trilyon olan ABD’yi $12 trilyon ile Çin takip ediyor. Çin’in son yıllardaki yavaşlamasına rağmen potansiyel olarak ABD’den daha büyük bir ekonomi olması mantıklıdır; ne kadar fazla nüfusunuz varsa ve kişi başına her ülkenin aynı miktarda GSYİH’ye ulaşabileceğini varsayarsak (hesaplamayı basitleştirmek açısından) neredeyse 1 milyar 400 milyon vatandaşla Çin’in, dünyanın en büyük ekonomisi olması gerekir. Bu hesapla Çin’in ABD’ye zenginlik açısından şu andaki fiyatlarla $84 trilyon büyüklüğüne erişmesi lazım. Yani “Sam Amca” güç kaybetse de kolay kolay devrileceğe benzemiyor.

 

 

NATO ülkelerinin savunma harcamasını GSYİH’nın yüzdeliği olarak görmek için:

https://businessht.bloomberght.com/grafik/haber/2048251-infografik-trump-nato-dan-ne-istiyor

 

Ülkelerin 2017 yılı GSYİH’sını görmek için:

https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD

 

 

Bir yorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir