Rekabet Kültürü ve Kıbrıs

Arapça kökenli bir kelime olan rekabeti günümüzde en sık olarak ekonomide işletmeler arası daha fazla satış, daha fazla müşteri ve/veya daha fazla kâr yapma mücadelesi olarak tanımlarız. Bu mücadelede işletmelerin teoride yapmaları gereken üretim tarafında daha kaliteli, daha ucuz ve daha çekici ürünler üretmeyi hedeflemeleri; tüketim tarafında ise daha ilginç reklamlar, kampanyalar ve müşteri servisi sunmalarını bekleriz. Madem ki her işletmenin -bireysel olarak- en yüce hedefi azami kârdır, o zaman bu uğurda ezelî rekabet kaçınılmazdır, değil mi? Bir bakalım:

 

“Bir zanaattan kimseler, güle eğlene zaman geçirmek için bile olsa bir araya toplandılar mı, söz döner dolaşır; gelir, halk aleyhine kötü bir kasta ya da fiyatları yükseltmenin bir yolunu bulmaya dayanır. Bu gibi toplantıları yürürlüğe sokabilecek ya da özgürlük ve adaletle bağdaşabilecek bir kanunla yasak etmeye gerçekten olanak yoktur. Kanun, her ne kadar bir zanaattan kimselerin arada sırada toplanmalarını önleyemezse de, bu gibi toplantıları kolaylaştırmak, hele onları gerekli kılmak için hiçbir şey yapmamalıdır.”[1]

-Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, Bölüm 10, Kısım 2

 

 

Gerçekte işlerin teoride olduğu gibi tıkır tıkır gitmesini beklemek saflıktan öte değildir. Adam Smith’in de dediği gibi, bu “kimselerin”; yani işletmelerin, beraber toplanıp ortak fiyat belirlemesine kim engel olabilir? Bir diğer alternatiften bakacak olursak örneğin işletmeler arasında başarı yakalamış ve sivrilmiş olan büyük işletmenin küçük işletmelere “liderlik” etme -yani fiyatları kendisinin belirlemesi ve diğerlerinin bunu takip etmesi- vasfına erişmesine kim mâni olabilir?

 

Smith diyor ki bu yasalar ile engellenebilir bir şey değildir, fakat serbest de bırakılmamalıdır.

 

Meseleyi biraz daha gözle görülür yapmak için konsept konuşmayı bırakalım, gelin direkt içimize, yani Kıbrıs’a bakalım. Rekabetçi bir ekonomimiz olduğunu söyleyebilir miyiz? Ambargo dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, uygulanan ambargonun ve tanınmamanın ekonomideki etkisi tadılabilecek katılıktadır fakat yine de size bahsettiğim konu bize dayatılan ekonomik durumlardan değil, kendimizce belirlediğimiz miktarı ile ilgili. Denetimsizlik mi diyorsunuz? O zaman size bir kurumdan bahsedeyim.

 

Pek çoğumuz -hatta benim sohbet ettiğim neredeyse herkes diyebilirim- Kuzey Kıbrıs’ta mevcut bir otoritenin farkında değildir. Bu otoritenin adı Rekabet Kurulu. Ekonomi ve Enerji Bakanlığına bağlı fakat bağımsız karar alan bir kurum. Bu yılın yaz döneminde bu kurumda bir aylığına stajyerlik yapma fırsatı elde ettim. Hem kurum hem de ülke ekonomisi hakkında pek çok konuda bilgi sahibi oldum. Mesela bu Kurulun 2009 yılında meclisten geçen Rekabet Yasası ile kurulduğunu öğrendim. Bunu öğrenmek yeni bir soru türetti: Peki o zamandan beri neden ülkece bilinen bir kuruma dönüşmüş değil? Sebebi basit, bütçe eksikliği. İlk senesinde yıllık bütçesi sadece 50.000TL idi. Bu cüzi miktarla bırakın bir kurumu işletmeyi (ofis eşyaları, personel, ulaşım vs.), ortalama bir ailenin geçimi bile zor sağlanır. Bunları bir yerde okumadım, doğrudan kurulda başından beri görev alan kişiler ile konuşarak öğrendim. Bugün eğer iş görebilir bir konuma gelmiş ise bu kurum, kendi çabası ile gelmiştir.

 

Peki ne yapar bu Kurul? Kendi kitapçıklarından okuyalım:

“Kurul, piyasalarda rekabetin korunması yanında rekabet kültürünün toplumun tüm kesimlerine benimsetilmesi yönünde çalışmalar yürütmekle de sorumludur.”[2]

Yenal Süreç (Rekabet Kurulu eski başkanı)

 

Daha teknik konuşmak gerekirse, Rekabet Kurulunun temel görevi 2009 Rekabet Yasası’nın ülke bazında yaptırımını uygulamaktır. Yasanın içeriğine girerek sizleri sıkmak yerine, 2016 yılına ait bir kararı sizinle paylaşarak Kurulun görevini anlatmaya çalışacağım.

 

Hepimizin Mustafa Hacı Ali Limited veya markasının adı Kırnı Piliçlerini duymuş olduğunu düşünüyorum. Hatta eğer hayat tarzınız elvermişse ürettikleri yumurtaları tüketmiş olduğunuzu bile varsaymak zor değil, zira ülkemizdeki sofralık yumurta piyasasındaki pazar payı %80 civarındadır.[3] Fakat, ÖZPA adındaki işletmeyi bilmenizi beklemem. Bunun da sebebi 2011 yılında sofralık yumurta pazarından ayrılmasıdır; kısaca iflas. Hikâyenin orada bitmesi gerekirken, 2015 yılında Özkul Özyiğit (ÖZPA’nın sahibi) Rekabet Kuruluna gelerek Kırnı Piliçlerini ÖZPA’yı batırmakla şikâyet eder, iddiası ise -teknik olmayan terimler ile- Kırnı Piliçlerinin aşırı düşük fiyattan satış yaparak buna ayak uyduramayacağını bildiği ÖZPA’yı batırmasıdır.

 

Bu iddia üzerine harekete geçen Rekabet Kurulu yaptığı incelemeler sonucunda 2010 yılında Kırnı Piliçlerinin sofralık yumurta fiyatlarını aniden indirdiğini gözlemledi. 6 ay boyunca düşük kalan bu fiyatlar ÖZPA’nın piyasadan çekilmesini takiben yeniden yükselmiş ve 2010’dan önceki seviyesinden daha yüksek bir noktaya çıkmıştır. Böylece, Kurul bu aşamada “niyet” dediğimiz kavramda Kırnı Piliçlerinin fiyat indirmedeki niyetinin özellikle ÖZPA’yı batırmak olduğuna karar vermiş ve neticede ise Mustafa Hacı Ali Limited işletmesine toplam yaklaşık 240.000TL miktarında bir ceza hükmetmiştir.[4]

 

Bu olay üzerinden 2 yıl geçmiştir. Bu süre boyunca Rekabet Kurulu denetime devam etmiş ve kararlarını kamuoyuna kendi sitelerinde paylaşmışlardır. Benim bu yazıda vurgulamak istediğim en önemli nokta bu tarz işini bilen ve işlemekten korkmayan kurumlarımızın sanılanın aksine var olduğunu göstermekti. Bu mükemmel oldukları anlamına gelmez elbette. Daha hızlı ve daha kapsamlı olamamalarının en büyük sebebi yeterli bütçeleri olmamasıdır. Bir diğer taraftan personelin bakanlık tarafından atamış olduğu gerçeği farklı sorular uyandırır fakat bizlerin çalışkan bir kurumumuz olduğu gerçeğini yazmasam olur mu hiç? Umarım dün ve bugün oldukları gibi yarın da kapasite ve hırslarından ödün vermezler. Rekabet sadece ürünün tüketicisini değil, ülke ekonomisi ve içerisindeki her bireyi de ilgilendirir.

 

Referanslar :

[1] Smith, Adam, Milletlerin Zenginliği, İş Bankası Kültür Yayınları, 2006

[2] Rekabet Kurulu, 36/2009 sayılı Rekabet Yasası El Kitapçığı, birinci baskı, 2013

[3] Rekabet Kurulu, 89/2016 sayılı karar, s.13, 2016

[4] ibid, s.35-36

 

3 yorum

  1. Dürüst olmak gerekirse ben de Rekabet Kurulunu ilk kez duyuyorum, fakat bu kurul ve yaptığı işlerle bizi tanıştırdığın için teşekkürler.

  2. Kurumu uzun suredir duyup takip ederim. Verdikleri kararlari dogru ama yetersiz bulurum. Mesela 240 bin tl ceza miktari nasil belirlenmistir?

    1. Bu soru kurum içerisinde de tartışılan bir meseledir fakat benim öğrendiğim kadarı ile Kurul’un ceza felsefesi şöyle:

      Rekabet Yasası’nın 7. Kısmında belirtilmiştir ceza politikası. Rekabeti ihlal tespit edilmesi durumunda sorumlu şirkete aynı yılın (yahut önceki yılın) cirosunun %10 miktarına kadar parasal ceza verilebilir. Ancak kurulun bu hususta görüşü Rekabet Yasasının nispeten yeni bir yasa olması -böylece şirketlerin yasadan yeterince haberi olmaması- ilk kez işledikleri bir ihlalde göz önünde bulundurulur. Bu sebeple, örnek olarak verdiğim dosyada verilen ceza miktarının elbette şirket için fazla büyük bir miktar olmadığı düşünülebilir, fakat buradaki amaç ileride tekrar etmelerini önlemektir. Bunu sağlamak için önce yasanın tanıtımı seminerler ve konferanslar ile yapılır ama elbette bunun maddi bir ceza verilmesi kadar efektif olmadığını düşünmek zor değil. Bir diğer taraftan bazı dosyalarda sadece uyarı verilmesinin yeterli olduğunu düşündüğüm olmuştur, böyle bir soruyu yönelttiğimde ise aldığım cevap şuydu: O asgari cezayı ödemek için şirketlerin uğraşacakları bürokrasi ve hareketlilik herhangi bir uyarıdan daha etkili olacağıdır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir