Demokrasi, siyaset biliminde en çok tartışılan konulardan biri olmasına rağmen, günlük hayatımızda geçen konuşmalarımızda (yakın arkadaşlarımla olan konuşmaları saymıyorum) çok yer bulmamaktadır. Diğer yönetiliş biçimlerinin sıkıntılarını sıkça dile getirmemize ve demokrasinin akademide geniş çaplı tartışılmasına rağmen, demokratik sistemin sıkıntılarını niye konuşmuyoruz? Hadi konuşalım bakalım!
Tarihe bakılınca, genel olarak politik yelpazenin medyanı (ortası) civarında konumlanmış figürler ve partiler görebilirsiniz. Bunun nedeni sol-sağ yelpazesinde insanların tercihlerinin “normal dağılım” özellikleri göstermesidir. Seçimi kazanabilmek için kendinizi medyana koyup yelpazenin her iki ucundan insanları çeker ve insan yoğunluğunun yüksek olduğu bölgede bulunursunuz. Ortaya yerleşip seçimi kazanınca insanları memnun etmek için doğal olarak “orta yolcu” politikalar izlersiniz ki gelecek seçimi kaybetmeyesiniz. Ancak son zamanlarda radikal görüşlerin ses bulması ve sayılarının artması, popülist ve radikalist politikacıların seçilmesinin olasılığını arttırıyor. Nasıl ki orta yolcu politikalar sol ile sağ arasında bir ara yol bulup uzlaştırıcı görevi görüyorsa, radikal politikalar de o kadar kutuplaştırıcı ve ötekileştiricidir. Sağcı radikalizm üst sosyoekonomik sınıfı kayırıcı politikalar izlerken, solcu radikalizm de alt sosyoekonomik gruba yardıma yoğunlaşıp, bu iki uçtaki grubun aralarındaki sürtüşmeyi arttırıp toplumun dengesini bozmaya eğilimlidir.
Peki demokrasinin bununla ne alakası var? En eğitimsize ve en kalifiye bireye, en bilgisiz ve en bilgili insana, en umursamaz ve en düşünceli kişiye aynı hakkı tanımak bu tarz sıkıntılara yol açabilir. Belki herkesin kendi kararına karışamazsınız, ama sağlıklı bir karar alabilmek için konu hakkında bilgi sahibi olmak lazım. Belki de sorun demokraside değil, eğitimsizliktedir.
Demokrasinin doğurduğu en büyük sıkıntılardan bir diğeri ise uzun döneme odaklı politikaların izlen(e)memesidir. Genele bakıldığında politikacıların çoğu seçimi kazanmaya odaklanır. Demokratik sistemlerde seçimi kazananın dört veya beş yıl koltukta duracağını varsayarsak, uzun dönemde ülkeyi sosyal ve ekonomik olarak geliştirecek politikaları uygulamaya yeltenmek politikacılar açısından mantıklı değil; bu politikalar genelde kısa dönemde meyve vermeyip, belki de refah seviyesini düşürür, ama uzun dönemde kısa dönem odaklı politikalardan daha etkilidir. Politikacı, dört veya beş yıl içerisinde etkisini göstermeyecek bir planı hayata geçirmek istemez, çünkü gelecek seçimde seçmen hükûmetin kayda değer bir iş yapmadığını düşünüp başka partiye oy verecektir. Bu yüzden kısa döneme odaklanılır ve devamlı ekonomik büyümeyi hızlandıracak politikalar hayata geçirilir. En iyi örneği ise popülist bir hükûmet seçen İtalya; AB’ye kemer sıkma yerine kesenin ağzını açan bir bütçe sunmanın nedeni başka ne olabilir sizce?
Bu sorunun kaynağının demokrasi yerine insan doğası olduğunu düşünebiliriz ama demokrasi günümüz şartlarında birçok ülkede bu gibi sıkıntılara yol açabilecek bir sistemdir. Sorunun kaynağını tahmin etmek zor değil: Eğitimsizlik. Hayata geçirilen politikaları tartıp etkilerini kavrayabilecek bir toplum yaratabilirseniz, demokraside bu gibi sıkıntılar ortadan kalkar. Tabii bunun fizibilitesi tartışılır; bir ülkede herkesin pratikte eğitimli olması imkansızdır.
Son olarak, demokrasiyi eleştirmeme rağmen, liyakate dayalı sistemlerin fizibilitesinin tartışılır olmasından ötürü demokrasiden daha iyi bir sistemin hayata geçirilebileceğini düşünmüyor, yanlış anlaşılma olmamasını umuyorum.
Seçimde oy vermeye hak kazanmak için IQ testini destekliyoruz.