Bu yazıyı yazan ben de, okuyan sen de, tanıdığım ve tanıdığın, tanışma şansı bulacağımız herkes de Dünya’da. Peki, diğer herkes nerede? İtalyan fizikçi Enrico Fermi, bu soruyu ilk kez 1950’de sordu. Neden mi? Matematiksel ve fiziksel olarak olasılığı çok yüksek olan “uzaylılar” veya başka bir deyimle Dünya dışında yaşayan “akıllı” varlıkları neden hâlâ daha görmedik? Görmesek bile, neden onlardan gelen hiçbir sinyale veya herhangi bir araca rastlamadık? Bu yazıyı okumaya başlayan birçoğunuz belki de şu anda içinden “Uzaylı diye bir şey yok!” diye geçiriyordur. O zaman yazıyı okumaya devam edin!
İçinde bulunduğumuz güneş sistemi, bir yıldızın etrafında dönen 8 tane gezegenden oluşuyor. Bu 8 gezegenden sadece 1 tanesi, “yaşama elverişli” bölgenin içinde. Bu bölge, bizim şu ana kadarki bilgimize dayanarak, yaşamın olmazsa olmazı olarak gördüğümüz sıvı suyun bulunabileceği sıcaklığın olduğu bölge. Yıldızın büyüklüğü ve sıcaklığına göre değişiklik gösterebilir, fakat her yıldızın etrafında olan bir bölge. Şimdi size sadece içinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi’nde bile Güneş’imizden büyük veya küçük, aşağı yukarı 250 milyar (250.000.000.000) yıldız olduğunu söylesem? Bu sayıya baktığımızda, bu sayının ne kadar ciddi bir sayı olduğunu anlarsınız. Peki bu yıldızların sadece %5’inde bile yaşama elverişli bölgede 1 tane gezegen olduğunu varsaysak? Bu bizim dünyamız gibi milyarlarca gezegenin sadece bizim bulunduğumuz galakside var olduğunu gösteriyor. Gözlemlenebilir evrende ise bizim galaksimiz gibi aşağı yukarı 100 milyar (100.000.000.000) galaksi bulunuyor. Tüm evrende yaklaşık olarak (1.000.000.000.000.000.000.000.000) tane gezegen olduğu düşünülüyor. Bu gezegenlerin sadece bir tanesinde yaşam olduğuna inanmak, biraz saçma gelmeye başlamadı mı?
Peki neden? Madem ki var olma şansı bu kadar yüksek, neden hiç uzaylı görmedik? Neden uzaylılardan sinyal almadık veya hiçbir araçlarına rastlamadık? Bunun için birçok sebep sayabilsek bile, ben sadece birkaçından bahsedeyim. Öncelikle, yıldızlararası yolculuk, bizim şu anda elimizde olan bilgilerle çok zor. Hiçbir şeyin ışık hızından hızlı olmadığına inandığımız bu evrende, ışığın bile güneşten dünyamıza ulaşması yaklaşık 8 dakika sürüyor. Bize en yakın yıldıza ışık hızıyla ulaşmamız bile yaklaşık 4 yıl sürüyor. “Deep Space 1” adı verilen ve 56.000 km/s hıza ulaşmış aracın ise bu mesafeyi gitmesi 81.000 yıl sürer.[1]
Bir başka sebep ise, insanların dünya üstünde aslında çok kısa bir süredir bulunması. Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, insanlar sadece 200.000 yıldır dünya üstünde var. Diyelim ki bu 200.000 yıl içinde başka bir gezegenden sinyaller bize ulaştı. Bu sinyaller hayal bile edemeyeceğimiz mesafeleri kat edip dünyaya ulaşmış olsalar bile, son 100 sene içinde bize ulaşmadıkları hâlde onları algılayıp tespit edecek teknolojiye sahip değildik ki! Bu sinyallerin geçen bu kadar zaman içinde 100 yıllık bir zaman dilimine denk gelme şansı ise çok düşük.
Değineceğim son nokta ise yaşam formları. Dünyada yaklaşık 3,5 milyar yıldır yaşam olduğu tahmin ediliyor. 3,5 milyar yıldır önce tek hücreli canlılar, sonra yavaş yavaş çok hücreli canlılar, bitkiler ve hayvanlar dünya üstünde yaşamaya başladı. Yaşamın olabileceği gezegenlerde “zeki” yaşam formlarının bulunma ihtimalinin düşük olması bir yana, eğer “zeki” yaşam formları varsa, onların bizim şu anda ulaştığımız teknolojiye ulaşmış olma şansı da oldukça düşük.
Bu saydığımız nedenler bile, bahsettiğimiz sayılarla kıyaslayınca bizi bir çıkmaza sokuyor. Belki de teknolojimiz ilerlediğimiz senelerde geliştikçe, bu sorulara daha iyi cevaplar bulabiliriz. Kim bilir, belki de uzaylılar dünyaya gelmiş, göz atmış ve kayda değer bir şey olmadığı kanısına varıp terk etmişlerdir. Kim bilir, belki de dünyayı onlar yönetiyor ve biz bundan haberdar bile değiliz, tıpkı ormandan dışarıya çıkmamış bir örümceğin insanlardan, binalardan, arabalardan haberdar olmaması gibi…
Referanslar
[1] https://scienceblogs.com/startswithabang/2013/01/05/how-many-planets-are-in-the-universe