İnternet: 20. Yüzyılın Bir Diğer Amerikan Rüyası

Yepyeni, alışılmadık, çok başka. Yeni bir dünya, aslında tam da Yeni Cesur Dünya. Gatsby’nin göz kamaştıran yeşil ışık. Kendi dünyanı yaratabilme imkânı, kendini yaratabilme imkânı. Gerçekleri yalanlayıp, yalanları gerçekleştirebileceğin bir diyar. Yeteri kadar uğraşırsan, neredeyse her istediğini başarabileceğin, neredeyse her kişiliğe bürünebileceğin bir dünya. Ne devletin, ne sınıfının, ne maddi durumunun, ne ırkının seni geri plana atabileceği bir platform. Yirminci yüzyılın bir diğer Amerikan Rüyası, Siber Uzay (Cyberspace).

 

İnternetin bulunuşuyla 1990’ların şişen ve şişirilen umut baloncuğunu Barlow o dönem yazdığı Siber Uzay’ın Bağımsızlık Bildirgesi’nde (A Declaration of İndependence of Cyberspace) çok güzel yansıtır:

“Sanayi devriminin devletleri, siz et ve çelikten oluşan bitkin devler, ben Siber Uzay’dan geliyorum, Zihin’in yeni evi. Geleceğin adına, geçmişe ait sizlerden bizi yalnız bırakmanızı talep ediyorum. Aramızda istenmiyorsunuz. Toplandığımız bu yerde hiçbir egemenliğiniz yok.”[1]

 

“Herkesin ırk, ekonomik güç, askeri güç, ve içine doğduğu sınıfa göre ayrılmaksızın yer alabileceği bir dünya yaratıyoruz.”[2]

 

Bir zamanlar bu kadar büyüleyici olan internetin günümüzün bu kadar sıradan bir parçası olması ironik aslında. Hâlbuki internetin şimdiki hâline gelişi bir evrimden çok yirminci yüzyılın Sanayi Devrimi olarak sınıflandırılabilir.[3] Aslında internet çok uzun bir icat zincirinin parçası olsa da, ilk 1969’da Pentagon’da Arpanet kimliğinde başladı denilebilir. 1950’lerin Soğuk Savaş’ında Amerika ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında kızışan gerginliklerin belki de tek iyi yanı olan internet, Amerika’da iletişimi veri transferi yoluyla sağlayarak askerî amaçları yerine getirmek amacıyla yaratıldı. Daha sonra üniversite kampüslerine yayıldıkça hedefleri değişti veya çoğaldı ve günümüzün çok amaçlı vazgeçilmezi haline geldi.

 

Peki umut baloncuğumuz niye patladı? Neden internet insanlığa verdiği sözleri tutmadı, tutamadı?

 

Tam da insanlar, ve insanlık yüzünden. Görünen o ki nereye gidersek, hangi diyarı ziyaret edersek edelim bizliğimizi, insanlığımızı geri de bırakamıyoruz. İnternetin ilerlemesiyle yeni suçlar yaratıldı, veya hâlihazırda olan suçlar farklı bir boyut kazandı. İnternet üzerinden hırsızlık oluştu, internet üzeri medya paylaşımıyla korsanlık kolaylaştı, çocuk istismarı görüntüleri yayımlandı, insanların mahremiyeti izinsiz bir şekilde bu sosyal alanda yayıldı… İnternet kanunsuz bir alan kalamadı ve belirli düzenlemeler şart oldu.

 

Belki de Toplum Sözleşmesi teoristleri haklıydı. Belki de gerçekten bir grup insanın toplandığı her yerde bir toplum sözleşmesine, bir çeşit hukuk ve kural sistemine ihtiyaç vardır: Güvenliğimiz için (Hobbes), mülkiyetlerimizi koruyabilmek için (Locke), özgürlüğümüz için (Kant), adalet için (Rawls)…

 


Referanslar:

[1] Governments of the Industrial World, you weary giants of flesh and steel, I come from Cyberspace, the new home of Mind. On behalf of the future, I ask you of the past to leave us alone. You are not welcome among us. You have no sovereignty where we gather.

[2] We are creating a world that all may enter without privilege or prejudice accorded by race, economic power, military force or station of birth.

[3] https://www.forbes.com/sites/michakaufman/2012/10/05/the-internet-revolution-is-the-new-industrial-revolution/#4d21a0d347d5

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir