Başkaları için yaşamak… Hayata benim penceremden göz attığımızda, karşımıza çıkan manzara bu. Başkaları için giyinmek, başkaları için yazmak (tam da şu an yaptığım gibi), başkaları için konuşmak ve başkaları için dinlemek…
Bu günlerde sırf kendin için bir şey yapmak zor işin doğrusu. Kendin için yapılanın da sende bıraktığı o suçluluk duygusu ise apayrı bir konu.
Basit bir örnek verelim başlamak için. Yediğiniz yemek, ne zaman özel oldu? Ben söyleyeyim. Onu başkalarına gösterme isteğiniz beyninizde nüksettiğinde. Bunun içindir ki başladı onun fotoğraflarını paylaşma isteği. Ya da giydiğiniz kıyafet, gezdiğiniz yerler ve yaptığınız aktiviteler. Çoğu zaman onları anlamlı ve değerli kılmak için paylaştık diğer insanlarla. Oysaki, bir düşünün… Başkaları için değil de o anı sırf kendiniz için yaşasaydınız ne değişirdi? Benim cevabım, “Eğer ki kendimi kandırmak isteseydim, hiçbir şey değişmezdi.” olurdu. Oysa acı gerçek içten içe bir şeylerin değişeceğini bilmem. Belki de o anı sizinle paylaşmak için telefonumun arkasından izlemek yerine, olay yerinde sokak lambasının altında bekleyen sokak köpeğini görürdüm. Ya da yanımda annesinin elinden tutarak ilk adımlarını atan çocuğun yüzündeki sevince şahit olurdum. Belki uzaklarda yavaş ilerleyen trafik yüzünden arabasında somurtarak oturan şoföre anlayışlı, küçük bir gülümsemeyle bakardım. Bu hisleri yaşamak yerine, sırf kendi hayatımı yaptıklarımı değerli kılma çabası içinde size göstermem, biraz acınası bir durum doğrusu. Yaşamak dedikleri bu değil sanki.
Beni yanlış anlamayın lütfen. Başkaları için yapılan her şey kötü demek değil bu söylediklerim. Bir an düşündüm de eğer Sabahattin Ali, sırf kendi için yazsaydı belki de hayatının büyük bir kısmını hapiste geçirmezdi ancak bunun edebiyata, insanlığa ve daha da önemlisi “yufka yürekli dostlara” olan etkisi tahminimizden büyük olurdu. Daha bunun gibi milyonlarca örnek var tabii…
Demem o ki paylaşalım. Ama sevgimizi, mutluluklarımızı, üzüntülerimizi veya acılarımızı. Paylaşalım ki artsın içimizde var olan iyilik. Gereksiz olanları atalım, ama Instagram veya Facebook’a değil, hayatımızdan atalım. Biraz anın tadını çıkarıp, kedimiz için yaşayalım.
Özetle çoğu kişi bu yazıyı okuyup, biraz düşünüp veyahut hiç düşünmeyip hayatına devam edecek; bir değişim çabası içine girmek için fazla dolu olacak düşünceleri. Eminim bazıları ise “Bak re genne, çok bilin sen ya guzzum daha dün atmazdın re Instagram’a kahvaltını? Mavroyerimoyu da zannetti gandırır bizi…” diyecek. Desinler, en azından ben yaptıklarımı bilinçli bir şekilde yapıyorum. Bir şeyin farkında olmak, onu değiştirmek için gereken gücün parmaklarınızın ucunda olmasıdır…