Öfke ve Acı

Ahmet, Gaye, Günay, Tolga…

  

İkisi on sekiz, biri yirmi bir, diğeri yirmi üç yaşında dört tane gencimizi, kardeşimizi kaybettik. Toplum olarak yaşadığımız bu yoğun duyguları hafifletecek kelimelerim yok.

 

Biliyorum, içimi kaplayan bu tarifsiz öfkeyi ve acıyı yaşayan yüzlerce insan var. Esas anlatmak istediklerimi bu yoğun duygulara kapılmış hâletiruhiyem ile anlatabileceğime inanmıyorum. Duygularımız tabii ki bize yol gösterecek ama bir daha bu acıyı yaşamamamız için duygularımızla değil, aklımızla hareket etmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Gelecek hafta bu konu üzerine tekrardan yazacağım ama şimdi söylenmesi gereken bazı şeyler var.

 

Daha ilkokulda, yanlış hatırlamıyorsam üçüncü sınıf hayat bilgisi derslerinde afetleri incelerken bazı afetlerin doğal, bazılarının ise beşerî (insan kaynaklı) olduğunu öğrenmiştik .Yani selin bir doğal afet olmadığını, bir beşerî afet olduğunu daha o yaşta öğrenmiştik.

 

Şimdi kimse bunu bilmiyormuş gibi davranmasın. Kimse bu toplumun zekâsıyla alay etmesin.

 

Bu felaketin insan kaynaklı olduğu apaçık ortadadır. Dere yataklarına yapılan villaların patronlarıda bellidir, müteahhitleri de bellidir, inşaat izni veren makamları da bellidir.

 

Bir şeyler yapmamız için dört tane gencecik insanın ölmesi yetmiyor mu? Daha ne olsun? Kaç kişi daha ölsün istiyoruz?

 

Gerekirse dere yataklarına inşa edilmiş bütün evleri yıkın! Hiçbiri bir Ahmet kadar, bir Gaye kadar, bir Günay kadar, bir Tolga kadar değerli değil.

 

Bu inşaatlara izin verenleri bulun, yargılayın! Hiçbiri bir Ahmet kadar, bir Gaye kadar, bir Günay kadar, bir Tolga kadar değerli değil.

 

O ana yolun o hâle gelmesinde kimin parmağı varsa bulun, yargılayın! Hiçbiri bir Ahmet kadar, bir Gaye kadar, bir Günay kadar, bir Tolga kadar değerli değil.

 

Biz bunları bugün yapmazsak yarın daha da büyük trajediler bizi bulacak. Artık üç maymunu daha fazla oynayamayız…

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir