İmaj, Kültür ve Medya: Birtakım Politika Önerileri

Sizlere bu yazıyı 20 Ocak akşamı yazıyorum. Yılbaşında ne yapıyoruz? 2019’u nerede kutlayacağız? Bu gibi yeni yıl telaşları geçeli 20 gün oldu. Ocak ayı neredeyse bitti ve ben hangi ara takvim yaprakları böylesine hızlı aktı diye düşünüyorum bu akşam.

 

Bu yazı, 15 Ekim 2018’de yayın hayatına başlayan Tabella’nın 15. sayısında yayımlanıyor. Demem o ki, zaman hızla akıp gidiyor. Peki bu hızla akan zaman içerisinde biz ne yapıyoruz? Kıbrıslı Türkler neyle meşgul oluyor?

 

Cevap belli. Maalesef, bizi bir yere götürmeyen kısır tartışmalar 2019’da da modasını yitirmedi.

 

Ancak, gelin biz farklı bir konuya değinip yapıcı öneriler yapalım.

 

Genellikle, Türkiye’deki televizyon kanallarında Kıbrıs ile ilgili bir konu geçtiği zaman veya bir Kıbrıslı karakter yer aldığı zaman etrafımızda ki birçok insanın birtakım serzenişleri olur:

“E be gardaş biz böyle mi gonuşuruk?”

 

“Kıbrıs sadece kumar değil ki.”

 

“Pee, bak ama ha nasıl gösterirler bizi!”

 

Tanıdık geldi mi? Geldiyse devam edelim.

 

Yaklaşık üç dört gün önce, Başbakan Tufan Erhürman’ın bir açıklaması ile karşılaştım. Türkiye’deki halkın, KKTC’ye ilişkin algısının deforme edildiğini hissettiğini belirten Erhürman şöyle diyordu: “Türkiye’deki televizyonlarını izlediğimizde KKTC için sadece casino ve mafya ilişkilerinden bahsediliyor. Bu konuda ciddi rahatsızlık içerisindeyim.”

 

Açıklamasının devamında bu durumun Kuzey Kıbrıs’taki üniversitelere olabilecek kötü etkilerinden bahseden sayın Başbakan, “Eğer o dizileri programları izliyorsan, çocuğunu KKTC’ye göndermek istemezsin.” dedi.

 

Sayın Başbakan’a buradan seslenmek isterim ki, rahatsızlık içerisinde olmanın dışında bir politikanın acil olarak geliştirilmesi gerekmektedir. Hiç şüphesiz mesele sadece televizyonlarda yansıtılan kötü imaj değil, aynı zamanda Kıbrıs’a dair temel gerçekleri -birçoklarının başına gelen “Kıbrıs’ta hangi para birimini kullanıyorsunuz?” gibi sorulardan bahsediyorum- bilenlerin azlığı meselesidir de aynı zamanda. Bu çerçevede öncelikle cevaplanması gereken sorular, bizim kendimizi nasıl gördüğümüz ve dışarıya nasıl lanse etmek istediğimizdir.

 

Daha sonrasında, “yeni medya” dediğimiz YouTube kanalları ve diğer sosyal medya araçları ile çok farklı faaliyetler gerçekleştirmek gerekir. Üstelik, gelişen ve ucuzlayan teknoloji sayesinde fazla bir bütçeye de gerek yoktur.

 

Elbette, bulunduğu pozisyon gereği hükûmetin atacağı adımların etkisi yadsınamaz. Ancak “devlet yapsın, nerede bu hükûmet” yaklaşımından ziyade, biz bireyler ve kurumlar olarak ne yapabiliriz sorusunu da düşünmemiz gerektiği noktasındayım. Örneğin, hepimizin elinde bulunan akıllı telefonların kameralarının önemli bir enstrüman olduğunu düşünüyorum. Çoğu telefon modelinin iyi fotoğraf çekebilmesinin yanında, video kurgu ve montaj işlerini de basitleştiren mobil uygulamalar, artık her bireyin yayıncı olmasının önünü açan, çağ değiştiren araçlardır.

 

Peki biz bu yeniliklerin neresindeyiz? Kıbrıs’taki günlük hayatı, doğal güzellikleri dilimizden düşürmeyiz. Ayrelliyi, hostesi toplamasını çok severiz. Peki herhangi bir derneğimiz veya kurumumuz “ova otu toplama kültürü” ile ilgili eğlenceli ve bilgilendirici bir video yapamaz mı? Yapsa güzel olmaz mı? Ya da çakıstes yapımı gibi Kıbrıs mutfağından esintiler ile tarihî yerlerimizi anlatan gezgin videolarıyla kendi imajımızı kendimiz çizsek kötü mü olur?

 

Ya da Mehmet Göksu arkadaşımızın, geçtiğimiz haftalarda Tabella’da başkentimizin sokak isimleri ile ilgili yazdığı öneriye ekleme yaparak bir örnek daha vereyim. Lefkoşa’nın sokak isimleri ve mekânların hikâyelerinden yola çıkarak, bunların yansıtılacağı birkaç kısa film pekâlâ yapılabilir.

 

Öte yandan, Neydi Olacağı’nda yaptığı reklam videoları ile, Kıbrıs ağzının ve Kıbrıs kültürünün “olumlu bir şekilde” yayılması için son derece büyük katkılarda bulunan Mehmet Ekin Vaiz, bu konunun en önemli örneğidir. Kısa film şekline aktarılan hikâyeler, yapılan videoların kalitesi sayesinde sadece Kıbrıs değil, Türkiye’de de yankı bulmaktadır.

 

Toparlarsak şöyle diyebiliriz:

Yukarıda yazdıklarım, sadece birer örnektirler. Bu örneklerde olduğu gibi veya çok daha yaratıcı başka işler ile özlem duyduğumuz imaj sorunumuzu çözebilir, sadece Türkiye’de değil dünyada da daha çok ve daha doğru bir biçimde bilinebiliriz. İçerisinde bulunduğumuz internet çağı sayesinde bu konuda hiçbir engel de yoktur. Önemli olan niyet ve bu niyetin organize bir biçimde hayata geçmesidir.

 

Herkese verimli ve güzel bir hafta dilerim.

 

Not: Ada’ya gelen öğrenciler ve turistlere nasıl bir imaj bıraktığımız, gittikleri yerde Kuzey Kıbrıs’tan nasıl bahsettikleri de önemli bir mesele olup, başka bir yazının konusu olarak kalsın diyelim ve noktayı koyalım.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir