Eskiden Buraları Hep Dutluk Değildi: Kıbrıs Adası Nasıl Bugünlere Geldi?

Kıbrıs adasının jeopolitik öneme sahip olduğu, coğrafyasının önemli olduğu ve çeşitli doğal kaynaklara sahip olduğu yıllar boyunca söylenegelmiştir. Kıbrıs’ın coğrafyası ve konumu adanın tarihin ilk çağlarından beri politik, stratejik ve ekonomik odak noktası olmasına veya başka bir deyişle “lanetlenmesine” yol açmıştır. Kıbrıs’ın kaderini belirleyen coğrafyası, kısaca adadaki her şeye etki eder.

 

Kıbrıs adası, jeolojik açıdan bakıldığında gayet genç sayılabilecek bir adadır. Biraz zorlayacak olursak, sadece 90 milyon yıllık bir tarihi vardır.[1] Bu süre ilk başta gayet uzun bir süre olarak duyulabilir; fakat Dünya’nın yaşının 4.5 milyar yıl, canlıların büyük oranda Dünya yüzeyine yayılmaya başladığı Kambriyen patlamasından bu yana 540 milyon yıl, hele ki dinozorların ilk örneklerinin ortaya çıkışının 230 milyon yıl civarı olduğu göz önüne alındığında, 90 milyon yıl çok az bir zaman dilimini kapsar. Fakat Dünya yüzeyinin genelinin de aşınma, erozyon ve biriktirme sonucunda oluşan, aşağı yukarı aynı yaşlardaki tortul kayaçlar ve yeni oluşmuş okyanus tabanı ile kaplı olduğunu varsayarsak yine iyi durumda sayılır.

 

Kıbrıs’ın olduğu yer, bundan 100 milyon yıl önce, bugünkü Hint okyanusunu da içine alan antik Tetis okyanusunun tabanıydı. Afrika ve Asya-Avrupa kıtası çarpıştıkça, Kıbrıs oluştu ve su yüzüne çıkarak, kimi zaman genişleyip kimi zaman da birleşerek şimdiki şeklini aldı. Hâlen Kıbrıs, bu sebeple jeolojik olarak aktif bir bölge olup, sürekli olarak yüzü değişmektedir ve değişmeye devam edecektir.

 

Kıbrıs’ta 4 adet ana jeolojik bölge vardır: Trodos Dağları, Girne Dağları, Mamonya Kompleksi (Baf bölgesi) ve Trodos tortul birikimi (Mesarya ovası).[1] Bu jeolojik bölgeler farklı zamanlarda oluşmakla beraber, birbirleri ile ilişkilidir.

 

Bir ilginç konu da, Kıbrıs’ın oluşumu hakkındaki teoriler dönemin baskın siyasi görüşleri tarafından da etkilenmiştir. Kıbrıs’ın bir zamanlar (veya hâlen) Anadolu’nun coğrafi bir parçası olduğu tezi ilk olarak Fatin Rüştü Zorlu tarafından 1955’te Londra Konferansı’nda dillendirildi.[2] Türkiye’deki bazı coğrafyacı (C. A. Alagöz) ve arkeologlarının (Afif Erzen) da makaleleriyle savundukları teze göre Kıbrıs’taki Beşparmak Dağları, Anadolu’nun güneyinde bulunan Toros Dağları ile coğrafi olarak benzerlik gösterir ve zamanla aradaki jeolojik aktiviteler ve çökmeler sonucu ayrılmıştırlar.[3] Buna gösterilen kanıtlar; Kıbrıs’ın Anadolu yarımadasına yakın olması, Kıbrıs’ın Anadolu’nun kıyılarını bir yay çizerek takip etmesi olarak verilir ve bunlar bir noktaya kadar kabul edilebilir. Toroslar ile Beşparmak Dağları’nın jeolojik olarak bağlantılı oldukları uluslararası akademide de “kabul edilebilecek” bir tez olmakla beraber bu adanın tümünün oluşumunu açıklamamaktadır.

Kıbrıs adasının Türkiye ile olan jeolojik bağlantısını gösteren harita.[1]

Aynı teze göre, Toroslar’ın bugün orta kısmı “iç”, batı-doğu kısımları ile Beşparmaklar “dış” Toroslar olmak üzere ayrışır. Resimdeki haritada gösterilen Girne Dağları kısmı mümkün olabilmekle beraber, Trodos’un da bu dağların uzantısı olarak gösterilmesi yanlıştır. İkisi farklı zamanlarda oluşmuş olup yapıları ve özellikleri de tamamen ayrıdır.

 

Başka görüşler ile genelde kabul görmüş ve tutarlı olan bir tez ise, Girne Dağları’nın, 10-15 milyon yıl önce Anadolu levhası ve Afrika levhasının arasında kalan eski Tetis denizindeki kireç taşı tabakasının, iki levhanın birbirine yaklaşması sonucunda kıvrılıp yükselmesi ile birlikte şu an gördüğümüz dağ zincirini oluşturmasıdır.[1] Girne Dağları’nın kireç taşından oluşan karstik bir yapıya sahip olması ve kıvrımları bunu destekler. Ayrıntılı olarak Girne Dağları’nın oluşumunu, yapısını ve geleceğini ileride anlatmayı planlıyorum.

 

Yukarıda da belirtilen levhalar, kısaca tabir etmek gerekirse, üzerinde durduğumuz, Dünya’nın katı ve sert tabakası olan yer kabuğunun parçalarıdır. Dünya’nın katı ve aynı zamanda akışkan olan iç tabakası, manto, üzerinde hareket ederler, zaman zaman ayrılır veya çarpışırlar.

 

Kıbrıs adasının oluşumunu ve yapısını açıklayan bir grafik (tam boyutu için tıklayınız). [1]

 

Bu levhaların hareketlerinden ve içeriden gelen magmanın (erimiş kaya) aktif hâle gelmesinden sonra ise volkanik kökenli dağlar oluşur. Trodos Dağları bunlardan biridir. Girne Dağlarından çok daha eskidir. Trodos Dağları, bundan 90 milyon yıl önce okyanus tabanındaki çarpışmadan doğan batma sonucunda oluşmuş ve sonrasında su yüzüne çıkmıştır.[1]

 

Bu gibi, eskiden okyanus tabanında olan, sonrasında hareketlenmelerle su üzerine çıkan yapılara “ofiyolit” adı verilmektedir. Trodos’un jeolojik yapısı ve taşlardan elde edilen kanıtlar, yapının yerin altında başlayıp, ardından soğuyup aralıklarla devam ederek denizin altında lav akıntıları (yastık lavları) oluşturması ve sonrasında yükselerek bugünkü konumuna göstermektedir. Trodos bugün büyük ölçüde aşınmış olup, bunun sonucunda çoğu kayaç olduğu yerden taşınmış ve çeşitli killi mineraller ortaya çıkmıştır.

 

Trodos’un volkanik kökenli olması, mineral ve metal madenleri açısından kendini zengin kılar. Aşağı yamaçlarında bulunan bakır madenleri bunların en ünlüsüdür. Bu madenler Girne Dağlarında yoktur, çünkü yukarıda da belirtildiği gibi, Girne Dağları tortul olan, genellikle kireç taşından oluşan dağlardır. Bu nedenle daha çok taş ocakçılığı gelişmiştir.

 

Mamonya kompleksi, bugünkü Baf bölgesinin olduğu yerdir. Trodos Dağlarından ve deniz tabanından gelen birikimlerin başkalaşması, karışması ve dağlar ile birlikte yükselmesi ile oluşan kayaçlardan meydana gelir. En karmaşık ve deforme olan bölge budur ki, kayaç çeşitliliği fazladır. Bulunan korunmuş kayaç sayısı çok azdır, bununla beraber tepelik ve tarıma kısmen elverişlidir.

 

Trodos tortul birikimleri denilen bölümler ise Trodos Dağlarından erozyonla taşınan parçaların, hem kendi etrafı hem de Girne Dağları ile kendisinin arasına sıkışması ve sürekli olarak beslenmesi ile yükselmiş olan bölümlerdir. Mesarya Ovası ve Trodos Dağlarının etrafındaki sahil kesimleri ile küçük düzlükler bu sınıfa girer.

 

Bu bölümler genelde tortul (aşınıp, erozyon soncunda başka yerde birikmiş ve sertleşmiş) kayaçlarla kaplanmış olup, birçok taş formasyonuna sahiptir. Bölgedeki eski iklimlerden, erozyondan, depremlerden, deniz seviyesinin alçalıp yükselmesinden en çok etkilenen alandır. Ülkemizin tam ortasından geçen Ovgos (Dar Dere) fay hattı da Mesarya’dadır.[4] Bununla beraber, Akdeniz tarihinde önemli bir olay olan, Akdeniz’in kapanıp bütün Akdeniz’in uzunca bir süre kurumasına ve büyük tuz yataklarının oluşmasına sebep olan Messiniyen Tuzluluk Krizi sonucunda oluşan tuz-mineral yatakları da burada bulunmaktadır.[1]

 

Bu bölümler ve bununla beraber adanın çevresinin de yapısı ilerideki yazılarda detaylı olarak incelenecektir.

 


 

Referanslar:

 

[1] Geological Survey Department (Cyprus): Tectonic Evolution. URL: http://www.moa.gov.cy/moa/gsd/gsd.nsf/dmlTectonic_en/dmlTectonic_en?OpenDocument İngilizce kaynağından, 04.02.2019 tarihinde ulaşılmıştır.

[2] Smilden J.E. (2007). Histories of Cyprus: The Disputed Years of Ottoman Rule, 1571–1878. Oslo Üniversitesi. (İngilizce)

[3] Erzen, A. (1971). “Kıbrıs tarihine kısa bir bakış”. The First International Congress of Cypriot Studies. Ankara, s. 86

[4] Koday, Z. (199x). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin Coğrafi Özellikleri.

Bir yorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir