Kıbrıs’ta Barış İçin Gençlerin Eğitilmesi

“Barış” kelimesi hepimizin diline pelesenk olmakla beraber, yıllar geçtikçe daha da siyasi bir pozisyon belirtme aracı olarak kullanılmaya başlandı. Hiç kuşku yok ki müzakere süreci uzadıkça siyasiler ve toplum olarak barışın siyasi boyutuna odaklanmaya devam edeceğiz. Bu bağlamda sürdürülebilir bir barış için çoğu zaman göz ardı edilen şey ise toplumun ve daha önemlisi gençlerin rolü. Barışı yapmak devletlerin, bu barışı halka anlatmak devlet adamlarının, sürdürülebilir bir barışı yaratmak halkın ve daha önemlisi gençlerin yükümlülüğüdür.

 

Peki biz gençlere sürdürülebilir bir barış için düşen sorumluluk nedir?

 

***

 

Barış bir köprüye benzer. Bir köprüyü tasarlayan mühendis kötü ve kullanılan malzeme kalitesizse yapılan köprü güvensiz olur. Üzerine yük bindiği an çöker. Biz Kıbrıs halkı olarak bir çöküntü daha kaldıramayız. Güvenli bir barış için geçmişini bilen ve yaşanan olaylardan ders almış bir gençlik yetişmesi zaruridir. Bu bağlamda okuldan edinilecek eğitim çok önemli. Bu kadar önemli bir konuda gerek Kıbrıslı Rumların gerek Kıbrıslı Türklerin yıllardır yanlış politikalar izledikleri maalesef hepimizin malumu. Ortaokul ve lise eğitimimi KKTC’de tamamlamadığımdan Kıbrıs Türk tarihini konu alan derslerde gerçekleşenleri açıklamam pek mümkün değil, ancak müfredattaki tarih kitaplarına baktıkça bu hipotezin doğruluğu maalesef onaylanacak niteliktedir. Aynı hadisenin adanın güneyinde de var olduğu gerçeği bulunduğumuz durumu sadece daha da zorlaştırmaktadır.

 

İki tarafta da geçerliliğini koruyan bilgi kirliliği, güçsüz temellere oturtulmuş komplo teorileri ve kulaktan duyma bilgiler gelecekte edinilecek bir barışın kısa ömürlü olacağını bize gösteriyor. Barış sürdürülebilir olmadıktan sonra kendimizi Kıbrıs’ın bağımsızlığını kazandığı 1960 yılından “Ayşe’nin tatile çıktığı” 1974 yılına kadar yaşanan olayların benzerleriyle karşılaşırken bulabiliriz. İki toplumun arasının nasıl açıldığını ve nasıl düşman olduklarını bilmeyen bir jenerasyon adada egemen görmek istediği barışa sahip olabilse dahi onu muhafaza edemez, bu barışı toplumun geneline yayamaz.

 

***

 

Kalıcı ve sağlıklı bir barış için gençlerin yapması gereken en önemli şey kendi geçmişlerini araştırmak ve geçmişteki hatalarla yüzleşmektir. Kişisel olarak bunun önemini Kıbrıs Sorunu üzerine yazmakta olduğum lisans tezi sayesinde anlamaya başladım. Özgür araştırmanın önemini iki tarafın kullandığı klişe ve yeknesak argümanların oluşturduğu nebuladan uzak, objektif kaynaklardan faydalanarak anladım. Yakın geçmişimizde yaşananlara bakmadan, iki toplumun aralararının nasıl açıldığını bilmeden ve doğru tehşisi koyup doğru tedavinin ne olabileceğine dair düşünmediğimiz sürece, barıştan sonra karşılaşabileceğimiz toplumsal krizleri yönetemeyiz.

 

***

 

Şu soruyu bana yönelttiğinizi duyar gibiyim, “Amma da pesimistsin, istemen galiba bu adada barış olsun?”

 

Sürdürülebilir bir barış ne sağ bir perspektif ile çizilen Rum (ya da Türk) düşmanlığıyla, ne de naif bir düşünce ile sadece “barış için barış” tarzı realizmden uzak bir görüşle sağlanabilir. Düşünce süzgecinden geçirilmeden benimsenen her tür ideoloji, bakış açısı, gelecekte gerçekleşebilecek krizler için bir fay hattı oluşturabilir.

 

Bizler şanslı, belki de ada tarihinin son yüzyıllarda sahip olduğu en vasıflı ve dünya vatandaşı olmaya en yakın jenerasyonuz.

 

Bu sebeptendir ki gençliğimiz yüzünden aklımız karışmasına rağmen, soru sormalı, cevap alır ve daha çok soru sormalıyız.

 

Neden diye sorarsanız;

 

***

 

Biz tarih boyunca sömürülen, müstemlekeden koloni olmaya kadar her türlü baskıyı görmüş bir coğrafyanın çocuklarıyız.

 

Biz küresel güçlerin uluslararası mecradaki güç mücadelelerinindeki oyunlarının piyonu olan bir adanın çocuklarıyız. Başkalarının çıkarları için kalıptan kalıba sokulan, zorlanan, telkin edilen, radikalleşen bir ecdadın torunlarıyız.

 

Biz kardeşin kardeşi öldürdüğü, “etno-dinsel ayrımcılığın” gözleri ve gönülleri kararttığı, radikal doktrinler uğruna birbiriyle savaşan ve sonucunda bütünlüğünü kaybeden bir topluluğun geleceğiyiz.

 

Biz kendi ülkemiz içinde sürgüne giden, evini, hayatını ve geçmişini “öbür tarafta” bırakıp kendine yeni bir hayat çizmesine rağmen eski hayatından kopamayan insanların çocuklarıyız. Siz nereye giderseniz gidin, kendinizi inandırmaya çalışın, geçmişiniz peşinizi bırakmaz. İnsan kendinden kopamaz. Bu ülkenin kanlı tarihi de bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayacaktır.

 

***

 

Günün sonunda bizler Kıbrıslıyız, her ne yaşanmışsa yaşansın, bir bu güzel toprakların çiçekleriyiz.

 

İki toplumun gençleri olarak için ne kadar erken zamanda kendi tarihimizle milliyetçilik kıskacından ve parmak gösterme alışkanlığından sıyrılarak yüzleşirsek, elde etmek istediğimiz barış o kadar sağlam temellere oturur ve sürdürülebilirliği arttırılır.

 

Tarihini iyi bilmeyen bir jenerasyon yarının sorunlarını çözemez, çünkü tarih insan doğasının aynasıdır.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir