Dijitalleşen Medya: Televizyonun Pabucu Dama mı Atıldı?

“Boş zamanlarında ne yaparsın? Hobilerin nelerdir?”

 

Bu yazının giriş cümlesi olarak seçtiğimiz bu iki sorunun elbette farklı varyasyonları da vardır. Ancak kesin olan şey şu ki, ilgi alanlarımız ve iş/okul dışındaki vaktimizi nasıl geçirdiğimiz meselesi günlük sohbetlerimizin önemli kısmını oluşturan bir konudur.

 

İçinde yaşadığımız zaman dilimi içerisinde, bu boş zamanlar çok normal ve doğal bir şey olarak gelebilir. Ancak bu her zaman böyle olmadı. Son zamanlarda, pazar günlerimin rutini hâline gelen T24 Pazar yazılarına göz gezdirirken, bu gerçek ile ilgili güzel bir paragrafla karşılaştım: “Leisure, yani serbest zaman, Ünsal Oskay’ın yazdığı gibi, tarih boyunca insanlığın en büyük düşlerinden bir tanesiydi. Hayatını devam ettirebilmek için sürekli çalışmak zorunda olan insanlık, eğlenebileceği, düşünebileceği ya da dinlenebileceği bir alan olan serbest zaman için sürekli bir şekilde mücadele etmişti.”[1]

 

Emre Tansu Keten’in yazdığı yazı, bu cümlelerin akabinde biraz daha detaya inerek devam ediyor: “Eski çağlarda serbest zaman sadece özgür bireylere özgü bir ayrıcalıktı. Bu aynı zamanda felsefi, siyasi ve sanatsal faaliyetlere katılım ayrıcalığı anlamına da geliyordu. Kültürel üretim, dar bir azınlık tarafından dar bir azınlık için icra ediliyordu. Ancak yüzyıllar geçtikçe, serbest zamana sahip olanların sayısı da, bu alandaki üretim ve uzmanlaşma da ciddi bir şekilde artış gösterdi.”

 

Günümüzde yaygın bir şekilde sahip olunan serbest zamanı değerlendirmek için birçok seçenek var. Ancak bu yazıda gelin işin medya ayağına bakalım. Televizyondan internete uzanarak, değişen alışkanlıklar üzerine birkaç kelam edelim.

 

Televizyon, icat olunduğu günden beridir hayatlarımızı etkileyen bir icat. Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele filmini bilirsiniz. Ücra bir kasabada yaşayan insanların televizyonla tanışma hikâyesinin anlatıldığı ve son derece sevdiğim bir yapımdır. Bu yeni icadı “radyonun resimlisi” diye tarif ederler.  Bunun üzerine, bugün hâlen dilimizde olan “Zeki Müren’de bizi görecek mi?” repliğinin olduğu sahne gelir. Bu sihirli kutunun yarattığı etkileri merak edenler ile televizyon öncesi zamana yolculuk yapmak isteyenler mutlaka izlemelidir. Eğer hâlen izlemediyseler tabii. Bana göre, izleyenlerin de tekrardan izlemekten sıkılmayacağı ölümsüz bir yapıttır Vizontele.

 

Bu küçük parantezden sonra televizyona geri dönelim. İnternetin hayatlarımıza bu derece girdiği zamanlara kadar, uzunca bir süre televizyonun ağır egemenliği vardı. Çizgi filmler, diziler, ana haber bültenleri, filmler… Kısaca tüm yapımlar evin içindeki o ekrandan seyredilirdi. Bazı zamanlar, hangi kanal izlenecek kavgası baş gösterse de evin içinde, her zaman bir orta yol bulunurdu. Televizyonun doğası gereği, takip edilen haber programı veya dizinin günü gelmesi için de heyecanla beklenirdi.

 

Ya şimdi öyle mi?

 

YouTube ve Netflix çağında artık beklemeden arka arkaya sezonlarca dizi bitirmek mümkün. Her an ulaşılabilirliği ile, geleneksel televizyonda olan diziyi, programı kaçırdım derdi de yok. Hiç şüphesiz ki, Netflix ve YouTube gibi platformlar, rahat ulaşılabilirliği ve sunduğu sonsuz alternatifler ile çoktan geleneksel televizyonun önüne geçmiş durumdadırlar. Sadece izleyici değil, yapımcılar açısından da daha kullanışlıdır dijital medya. Çünkü, internet ortamında, izleyici oranları ve izleyici tepkisi çok daha kolay ölçülebilir hâldedir.

 

Güncel: YouTube’da ne var ne yok?

 

Televizyonun demirbaşlarından olan Beyazıt Öztürk bile geçtiğimiz günlerde “YouTube işi”ne girdi. Bir kanal açan Beyaz, YouTube jargonunu alaya alan enteresan videolar ile bu “yeni medya”daki yerini almaya çalışıyor.

 

Öte yandan, benim en favori kanalım Cüneyt Özdemir. Duayen gazeteci Mehmet Ali Birand’ın öğrencilerinden olan Özdemir, yaptığı işleri çok beğendiğim birisidir. Siyasi ve sosyal gündeme dair hazırladığı hoş videolarını severek takip ediyorum. Dolayısıyla, meraklısına da tavsiye ederim.

 

Bir diğer favori kanalım ise farklı dosya çalışmaları ile 140journos. Her ne kadar şu sıralar kanalda bir durgunluk olsa da, eski yapımlarına bir göz gezdirin derim.

 

Netflix ise kocaman bir okyanus. Her çeşit belgesel, film ve dizi bulmak mümkün. Yakın zamanda izlediğim ve önerebileceğim üç dizi şöyle:

Trotsky, Hakan: Muhafız ve La casa de papel.

 

Kuzey Kıbrıs’ta neler yapılıyor: Pod yayını meselesi

 

Video platformlarından bu kadar bahsetmişken, dijital radyo olarak da nitelendirilebilen pod yayını yayıncılığından bahsetmemek olmaz.

 

Çok önemli bir girişim olarak değerlendirdiğim Gazeddapod, son zamanlarda keyifle takip ettiğim bir mecra hâline geldi. Birçok farklı yayın yapılıyor ancak benim favori üç programım: Müzik Daha Mühim, Hiçbir Yerden Haberler ve Ayı ile Baykuş.

 

Pod yayını yayıncılığı ile ülkemizi tanıştıran Gazeddapod ekibini, yaptıkları bu özgün ve keyifli içeriklerden dolayı tebrik ederken, gelin bu yazıyı sevgili Hasan Yıkıcı’nın bu maceralarını anlatan yazısından bir kesit ile bitirelim.

 

“Kıbrıs’ın kuzeyinde ana akım medyadan gelen gazetecilerin dijital teknolojiyle ve yeni medya-sosyal medya yayıncılığı ile tanışmasının 2-3 yıllık bir geçmişi var diyebiliriz. (Kıbrıs Postası’nı burada ayrı tutuyorum) Fakat bu tanışıklık beraberinde geleneksel gazetecilerin ana akım alışkanlıklarını, içerik tercihlerini veya algı dünyalarını sosyal medyanın dipsiz kuyusuna boca etmekle şekilleniyor. Özgün veya nitelikli bir içerik üretimi değil, sabah gazetelerinin okunması, konuklu programlar gibi hali hazırda TV’lerde veya radyo kanallarında yapılmaya devam edilen şeyin aynısının sosyal medyada da yapmaktan öteye geçilemedi. Öyle ki her sabah neredeyse her radyo veya TV kanalı farklı farklı yüzlerle aynı formatı işlemekte. Kıbrıslı Türk medyasının genel karakterinin çok sesli değil çoklu bir tek sesliliğin medyası olduğu sadece sabah programlarından bile belli olmakta. Dolayısıyla kısa kesmek gerekirse sosyal medyada yayın yapan pek çok gazeteci veya medya kuruluşu sosyal medyaya veya yeni medyaya özgü içerik üretmiyor. Daha çok geleneksel medya alışkanlıklarını yeni medya kanallarında sürdürmekte inat ediyorlar.

 

Tam bu noktada biz hem potansiyelimizin el verdiği oranda hem de motivasyonumuzun da bu yönde olmasından dolayı denenmeyen bir şeyi denemeye giriştik. Uzun bir süre Çağdaş ile de sohbet ettikten sonra Gazeddapod’un ve podcast yayıncılığının ilk adımlarını attık. Bu adımları atmadan önce de neredeyse bir ay boyunca ‘ha yarın ha diğer hafta’ diye bazı şeyleri hep bilinmez bir geleceğe havale ettik. En son ‘Bir yerden başlamak lazım’ diyerek Ocak başında ilk deneme yayınını yayınladık.”[2]

 

Not: Başlıktaki soruya gelecek olursak. Şahsi fikrim o yöndedir ki, televizyonun pabucu dama atıldı ve bu giderek artan bir şekilde daha da yayılacak.

 


Referanslar

[1] https://t24.com.tr/yazarlar/emre-tansu-keten-sosyal-medya/netflix-caginda-serbest-zaman,21640

[2] http://www.yeniduzen.com/nedir-bu-gazeddapod-111738h.htm

 

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir