Kiev’de Muhteşem Bir Gece

3 Mart 2019 akşamı benim için unutulmaz bir akşamdı.

 

Sevgili dostum Mehmet Göksu ile beraber yaptığımız Kiev gezimizi dünyaca ünlü bestekâr Giuseppe Verdi’nin La traviata adlı eserini Ukranya Ulusal Operası’ndan dinleyerek taçlandırdık. Alexandre Dumas’nın yazdığı Kamelyalı Kadın (La Dame aux Camélia) romanından uyarlanan ve liberettosunu Francesca Maria Piave’nin yazdığı La traviata, bir sosyete fahişesi (courtesan) Violetta ile önemli bir burjuva ailesinin genç oğlu Alfredo’nun hüzünlü aşk hikâyesini anlatıyor.

 


 

Taras Şevçenko Ukrayna Ulusal Opera Evi’nin kendisi, biletlerimizi almamız ile yerlerimize geçmemiz arasında olan kısacık sürede bile bizi büyülemeyi başardı. Muntazam bir düzen içerisinde bilet kontrollerimizin ardından vestiyerlerin bulunduğu kata doğru yöneldik. Burada sayıları 10 civarında olan vestiyer görevlileri gelen misafirleri kendi aralarında hızla dağıtarak saniyeler içerisinde ceketlerimizi aldı ve koltuğumuzun yerine göre dürbün isteyip istemediğimizi sordu. Bu vestiyerlerde ceketlerimizin bulunduğu askıları belirten metal nişaneler dahi bulunduğumuz mekânın ağırlığını ve önemini bize hissettirecek cinstendi. Lise yaşlarındaki gençlerin oluşturdukları gruplardan tutun emeklilere kadar yüzlerce Ukraynalı ile geniş ve mükemmel mimariye sahip fuayede yerlerimizi almak için üst katlara doğru ilerledik.

 

1901 yılında kapılarını açan Opera Evi herhâlde içerisinde bulunduğum en harikulade yapılardan birisidir. Sahnede bir tiyatro veya opera sanatçısı olsam özellikle konser salonunun tavanındaki işlemelerden gözümü alamaz ve ortaya başarılı bir performans koyamazdım.

 

Gösterinin başlamak üzere olduğunun işaretçisi iki uzun uyarı sireninden sonra binin üzerinde seyirci çıt çıkmayacak sessizliğe büründü ve pür dikkat sahneyi izlemeye başladı.

 


 

Oyun muhteşemdi. Ne operanın dili olan İtalyancayı, ne de sahnenin üzerindeki Ukraynaca üst yazıları anlamama karşın oyunculuklar hikâyelerini mükemmel şekilde bana anlatmayı başardı. Orkestra ve koro da Verdi’nin bestelerinin hakkını sonuna kadar verdi.

 

Burada başroldeki soprano Tamara Kalinkina’ya ayrı bir paragraf yazmak istiyorum. Violetta karakterine hayat veren Kalinkina sahnede âdeta bir güneş gibi parladı ve bütün salonu etkisi altına aldı. Amami, Alfredo, amami quant’io t’amo (Beni Sev Alfredo, Beni Seni Sevdiğim Kadar Sev) şarkısında gösterinin doruk noktasına çıkan Kalinlika, operanın sadece doğru notaları vurarak güzel şarkı söylemek olmadığını, kullandığı jest ve mimikler ile işin oyunculuk kısmınında ne kadar önemli olduğunu bize bir kere daha gösterdi.

 


 

Gecenin Mehmet ve benim adıma bir diğer başrolü ise seyirciydi. Gerek genç çiftler, gerek lise öğrencileri, gerekse torunları ile izleyemeye gelen emeklilerden oluşan yüzlerce seyirci bir pazar gecesi Opera Evi’ni doldurdu. Eski Sovyet ülkeleri başta olmak üzere Doğu Avrupa insanının sanata gösterdiği değer ve saygıyı yerinde görmek bizler için önemli bir tecrübe idi.

 

Ülkemizde de bir gün böyle bir salona sahip olup nice operalar, baleler, müzikaller görmek dileğiyle.

 


Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir