Şu Meşhur “Yok Oluyoruz” Efsanesi

Son bir kaç aydır gündemi ne meşgul ediyor?

 

“Dome Hotel kimin olacak?”

 

“Kıb-Tek özelleşecek mi?”

 

“Federasyon formülü tükendi mi, tükenmedi mi?”

 

Ayrıca, belli merkezlerden pompalanan “UBP-HP hükûmeti kurulacak mı?” dedikoduları.

 

Enerjimizi boş yere tüketen, bizi kısır bir döngünün içine hapseden gündem başlıklarından sadece bir kaç tanesidir yukarıda saydıklarım.

 

Öte yandan, 2018 yılı ocak-kasım dönemi içerisinde gerçekleştirdiğimiz ihracat rakamı 91 milyon 149 bin dolar olarak gerçekleşmiş.[1] Aynı dönemdeki ithalat rakamımız ise, 1 milyar 570 milyon 629 bin 854 dolar olmuş.[2] Sizin anlayacağınız dev gibi bir ticaret açığımız var ama bir türlü bu durum yeterince gündem olmuyor, bu açığın nasıl kapatılabileceği üzerine kafa yorulmuyor. Her şeyi hızla tüketmemize rağmen, aynı konuları usanmadan sanki hiç tartışılmamış gibi tekrar tekrar konuşabiliyoruz…

 

Sonra neden bir şey değişmez? Sürekli aynı konuların etrafında döner dolaşırsak, küçük zümrelerin baskılarını ve çıkar koruma kaygılarını kıramazsak elbette bize kalan “yok oluyoruz” duygusundan başka bir şey olmayacak.

 

Sonuçlarını bildiğimiz konuları tekrar tekrar kurcalayıp, “Aha gördün zaten bir şey değişmez.” demekten ilginç bir zevk alıyoruz.

 

Peki, bize gerekli yaşam enerjisini verecek olan yeni konular nasıl değer görecek? Nasıl yeni bir şey konuşacağız?

 

Farklı bir fikir beyan edeni damgalamaya ve hevesini tüketmeye çok hevesli bir toplum ve sistem varken ortada, yeni şeylerin palazlanması çok kolay değil elbette. Lakin, vaziyet böyledir diye vaz mı geçeceğiz?

 

Vazgeçmeyeceğiz elbette. Bizden önceki nesiller çok daha zor koşullar varken vazgeçmemiş, mücadele etmiş. Biz niye vazgeçelim ki?

 

Vazgeçmeyeceğiz.

 

Çünkü, şairin dediği gibi: Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.

 

Bu şehir arkandan gelecektir.

 

***

 

Geçenlerde Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı ile ilgili bir habere denk geldim. Yazının bir kısmında şöyle bir cümle geçti: “Tek bir kartla adanın bir ucundan diğer ucuna gidebildiğiniz belli saatlerde biten değil, belli saatler sonrasında da devam eden bir toplu ulaşım altyapısı hedefliyoruz.”[3]

 

Bu hükûmet hayata geçirir mi geçiremez mi bilemem ama bunları konuşmalı ve talep etmeliyiz artık. Düşünün, Mağusa’da okuyan bir öğrenci rahatlıkla Lefke’ye gidebilirse eğer, doğal olarak harcadığı paranın sirkülasyonu da çoğalacak, işletmeler arasındaki rekabet de artacak. Lefkoşa’ya gelen bir turist, rahatlıkla Karpaz’a kadar ulaşabilirse eğer, oralardaki esnaf da daha çok kazanacak, refah daha çok yayılacak.

 

Belki hemen hayata geçmez diye tarif edilen “entegre toplu taşıma ağı”, belki bu hükûmet  döneminde de gerçekleşmeyebilir. Ancak bu ve bunun gibi yenilikçi adımlardır talep etmemiz gereken. Çünkü bunun gibi şeylerdir bizi yok oluştan kurtaracak olan.

 

Gelecek hafta, baharın gelişinin verdiği keyiften kaynaklı olarak biraz şiir, biraz da gezi edebiyatından ve modern seyyahlardan bahsetmeyi planlıyorum sizlere.

 

Şimdilik, sevgiyle kalın.

 


 

Referanslar

[1] http://ticaret.gov.ct.tr/Portals/44/Raporlar/%C4%B0statistik/01%20Gdtr/01-ihr/Ocak-Kas%C4%B1m-2018-ihr.pdf?ver=2019-01-11-153737-970

[2] http://ticaret.gov.ct.tr/Portals/44/Raporlar/%C4%B0statistik/01%20Gdtr/01-ith/Ocak-Kas%C4%B1m-2018-ith.pdf?ver=2019-02-05-160253-203

[3] http://www.yenibakisgazetesi.com/lefkosa-trafigine-nester-vuruluyor/29186/?fbclid=IwAR3ZMDsD83eGWdo5NOQdD7yqgVS-hCFoYj4BlNbtwUn8YoErwOJxS2jQnLk

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir