20 Mart: Hoş Geldin Bahar!

Panjurlarımı açtığımda artık odamdan görebildiğim Roma, eflatun İtalyan lavantaları, sıcacık renkleriyle papatyaları ve gittikçe gürleşen şehrin sembolü hâline gelmiş fıstık çamları ile bana her yıl keyifle beklediğim mevsimin geldiğini hatırlattı. Kulağımdaki kuşlarının sesinin asla eksik olmadığı bu şehirde Bahar’a özel tınıları yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturmuştu.

 

Kendini yeniden bize hatırlatan, o büyük karşı çıkılmaz hâliyle hayatımıza renk katan doğa. Yolların asfaltı, güneşin renklerini kapayan o devasa gökdelenler ve kuşları dinlememizi engelleyen kulaklıklar; bunlara rağmen yol kenarında açan rengarenk çiçekler, gökyüzünü dolduran o huzurlu mavi ve kendini belli etmeye çalışırcasına gürleşen ağaçlar ile “Ben de buradayım, sizi gidi minyonlar!” diye haykırışıydı bu mevsim.

 

Bahar’da doğa, soğuğa yenik düşmüş, kendi evlerine çekilmiş minik böceklerine, bitkilerine ve canlılarına bir şans daha tanır. Biz insanlarsa, o yaşanmışlıkları, çekilen acıları bitirmek için gelen yeni bir dönemle bağdaştırırız Bahar’ı. Şiirlerin, şarkıların dilinden düşmeyen bahar deyince, aklıma Orhan Veli Kanık’tan Baharın İlk Sabahları şiiri geldi:

“Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası
İçimde kuş cıvıltıları şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.
Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma ne yoksulluğum.
Derim ki: ‘Sıkıntılar duradursun!’
Şairliğimle yetinir
Avunurum.”

 

Kıbrıs’ım yine yeşil ada oldu bu yıl. Dedemle ovalardaki gezintimizin sonucunda Kıbrıs’ımın bol bol nimetlerinin bize sunmasına adamak istiyorum bu yazıyı. Ne kadar doğadan uzak yetişen bir jenerasyonun parçası olsam da, kendimi çok şanslı hissettim bu adanın bir çocuğu olduğum için. Tuza gömdüğüm “çalaları” (çağla), acı tadının verdiği mutlulukla “ayrellileri” ve sarısıyla ovaları boyadığı lapsanaları. Ayak bastığımız yerlerde toprağı göremeyecek kadar yeşillenmişti memleketimiz.

 

Diğer bütün kuzey yarıkürede olan ülkeler gibi İtalya’da 20 Mart’ta meydana gelen ekinoks, Bahar’ı, güney yarıkürede ise sonbaharın başlangıcını bildirir. Bu dönem 21 Haziran’a kadar devam eder. Ekinoks, Dünya Ekvatoru’nun gökyüzünde yansıması olan gök eşleği ile Dünya’nın Güneş etrafında dönerkenki rota çizgisinin aynı noktaya geldiği durumda yaşanır. Bu özel günde, görünür Güneş merkezi tam olarak Ekvator’un 90 derece üzerinde olur, gece ve gündüz hemen hemen dünyanın her yerinde eşit zamanlamaya gelip ışık aynı derecede yayılır. Yüzde yüz eşit olmamasının sebebi dünyamızın kendi ekseninde 23,4 derece eğime sahip olmasından kaynaklanır. İlkbahar bu noktadan sonra günün geceden uzun olmasıyla birlikte Jül Sezar’ın hayata geçirdiği ve sonrasında Papa XIII. Gregorius tarafından düzenlenen ve şu an bizim de kullandığımız takvime göre devam eder. Yılda iki kez tekrarlanan bu ekinoks, İlkbahar Ekinoksu ve Sonbahar Ekinoksu olarak bilinir.

 

Eski çağlardan kalan birçok önemli yapıtın bu ekinokslara göre hazırlanması sayesinde Güneş ile Dünya arasındaki bu bağlantının aslında yıllarca önceden fark edilmiş olduğunu görebiliriz. M.Ö. 3100 yılında yapımına başlandığı tahmin edilen İngiltere’deki Stonehenge, yaz ve kış ekinoks tarihlerine göre ayarlanmıştır. Bunun yanında M.Ö. 2100 yılında yapılan Mısır’daki Karnak tapınağı ve Meksika’da bulunan M.Ö 1000 yılında yapılan Chichen Itza tapınağı da  bu ekinokslara göre inşa edilmiştir. Malta’da bulunan M.Ö. 3600 yılında yapılan Mnajdra tapınağı sadece ekinoks zamanlamasında ışığın girmesi de etkileyici örneklerindendir.

 

Bu özel bahar ekinoksunu birçok ülkede geleneksel olarak kutlanmaktadır. Kürtler ve İranlılar bu ekinoksu şölenlerle kutlarken, İran bu ekinoksu yeni yıl kutlaması olarak kabul eder. Nevruz hayatın bir önceki bölümüne kapıyı kapatıp, yeni sayfalar yazmak için olan bir kutlamadır. Bu kutlamada haftalar öncesinden insanlar evlerini temizler ve bütün kirliliklerinden arınıp, Nevruz’a özel masalarını kurarlar. Bu masada farklı farklı değişimler ve umutlar simgeleyen yemekler konulur. Masalarının ortasına Hafız kitabını yerleştirenler ise, ailece şiirler okuyup güne özel piknik yapmaya giderler. Ekinoksla gelen bir başka örnek ise Meksika’da binlerce insanın beyaz giysilerini giyip 360 basamağı çıkıp Teotihuacán Piramidi’nin en üstüne varmaktır. Bu sayede enerjilerini tazelemelerini ve olabilecek bütün güneş enerjisini toplamalarını kutlarlar.

 

Doğanın çocuklarına bahşettiği bu yeniden doğmada bizde kendimize yer bulalım. Açalım pençelerimizi, dolduralım odalarımızı çiçek kokularıyla. Elinizde kahvenizle size en yakın parka veya ovaya gidip çıplak ayaklarınızla basın toprağa. Aslında nereye ait olduğumuz arayışının hiçbir önemi olmadığını fark edelim. Çünkü hepimiz aslında tek bir yere aitiz. Her zaman umutla dolu olmak mümkün değil elbet, pollyannacılık oynama gibi bir derdim de yok. Sadece düştüğünüzde sizinle birlikte kalkmaya çalışan o diğer doğanın parçalarını düşünün. Doğanın size sıcaklığıyla ve ışıltısıyla uzanan yardım eliyle bir şans verin kendinize bu bahar.

 

Baharla dolun, bahar olun. Ben başarılı olamasam da bunu yapmaya çalışacağım, umarım siz de küçük bir papatya koklayarak başlarsınız bu serüvene.

 


Referanslar:

  • https://www.nationalgeographic.com/science/space/equinoxes/
  • https://www.timeanddate.com/calendar/aboutseasons.html
  • https://www.sozcu.com.tr/2016/kultur-sanat/bilim-insanlari-gizemi-cozdu-antik-cember-seklindeki-tas-yapilar-astronomik-takvim-olarak-kullaniliyordu-1372667/
  • https://iranprimer.usip.org/blog/2015/mar/16/nowruz-traditions-persian-new-year

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir