Günümüzün LGBT gruplarının toplumumuzdan hâlâ daha ince şekillerde dışlanmaları ve dönemimizin birçok ebeveynlerinin açık görüşlü olmamaları, üzerinde düşünülmesi gereken bir sosyolojik konudur. Öncelikle, kuir (eşcinsel, transeksüel, biseksüel v.b.) grubu hakkında kapsayıcı mantalite geliştirirken aklımıza gelen ilk düşünce, onların cinselliğinin tamamen biyolojik ve doğal bir gerçek olmasıdır. Cinsel doğa, kişiliğimizi ve fizyolojimizi yaratmış olan genetiklerin oluşturduğu noktalardan biridir. Bu nedenle, kelime hazinemizden “cinsel tercih” deyimi çıkartılmalıdır, çünkü bu basit terim yanlış bir izlenime yol açabilir. Kısacası, “cinsel tercih” denilen oluşum, “seçim” şansı vermeyen bir biyolojidir.
Büyük bir çoğunlukta, ebeveynlerde homofobi ve korku hislerini yaratan çocuklarının geleneksel heteronormatif hayatı tadamayacakları düşüncesidir. Bu bilinçaltı seviyesinde olan endişeyle birlikte, evlatlarımıza doğuduğu andan itibaren, onlara sosyal ve cinsel kimlikler yerleştiriyoruz. Bunun en basit sembolü, erkek bebeklere “mavi” ve kızlara “pembe” rengi uygun görerek onları kültürel başlığıyla empoze ediyoruz. Bu normlar çocuk büyüdükçe onunla beraber büyüyor ve neyin doğal/doğru olup olmadığı hakkında onun kararlarına yön veriyor. Çocukların “normal” yaşam kalıbına uymaları için ailelerin uyguladıkları küçük geleneklerin, cinsellik ve cinsiyet üzerine olan yargıları besleme potansiyeli yüksek. Çocukların üzerinde ideal bir çerçeveye (erkeksi/kadınsı + heteroseksüel) uymak için yaratılan baskının psikolojilerine verebileceği hasarı düşünerek hareket edip, onların gelişimini özgürleştirmeliyiz.
Fakat, ebeveynlerin yaşadığı kuşku tam olarak yanlış değildir. Trevor projesine göre, lezbiyen, gey ve biseksüel (LGB) gençliği heteroseksüellere kıyasla intihar etme oranı neredeyse 5 kat daha fazladır. Buna karşın, bu grup insanların öncellikle aile desteğine sonrasında ise toplum desteğine ihtiyaçları vardır. Bu iki çeşit destek birbirine bağlıdır, eğer ebeveynler onaylayıcı olup çocuklarını da o yönde yetiştirirlerse bütün halk destekçi olarak kalkınabilir. Ebeveynlerinden gördüğü kabulü kişi kendi nesli ve sonrasına da gösterirse bu bir döngü hâline gelir ve korku/homofobi hissiyatı azaltılabilir.
Bu sosyal değişimi sağlayacak olan diğer faktörlerden biri, halkımız içinde daha ön planda olan, başarılı kuir figürlerin çoğalması olabilir. Örneğin, 90’ların sonunda, Ellen Show’un sunucusu Ellen DeGeneres’ın lezbiyen olduğunu açıklamasıyla Amerika toplumunda kayda değer bir değişim olduğu söylenebilir. Cinsel kimliğini izah etmeden önce üne kavuşmuş olması, belirttikten sonra mühim seviyede hayatını ve kariyerini etkilemiyor. Bu derecede, topluma hem kuir olup hem de başarılı ve ünlü olunabileceği üzerine bir model olmuştur. Bu gibi olaylar (açıklama + başarı devamı), Kıbrıs’ta da yaşanırsa LGBT kişileri toplumun önemli bir parçası olarak görülecektir.
Kendi ülkemizde, kendi toplumumuzun insanlarını dışlamak kadar kötü bir durum yoktur. LGBT gruplarında etiketleme, onları kem bakışlarla zedelemek ve buna benzer birçok incitici detaylar onları toplumdan itiyor/uzaklaştırıyor. Tahminimce, yeni nesil, bizler bu durumu aşabileceğiz, çünkü daha açık görüşlü olduğumuz için ileride ülkemizde bu insanlar kendi kimlikleri açık bir şekilde işliyor. Hatta bu insanlar evlilik yapmakta özgür bile hissedebilecekler. Biz eski nesle değil önümüze bakarak onları ve kendi ülkemizi ileriye taşımalıyız. Geçmişe ait âdetlerimizle, insan seçiciliğimizle değil tanıyarak içimize alarak karar vermeliyiz. Genel olarak, kimseyi tanımadan, bilemeyiz ve bilmeden de yargılamamalıyız. Hepimizin çevresinde, ya kapalı ya da açık kimlikli LGBT şahıslar var. Onlara herkesin hak ettiği güveni vermek, toplum içinde rahat rol aldıklarından emin olmak, sosyal bir sorumluluk olmalıdır.
Sevgili arkadaşım İbrahim İnce’ye katkılarından dolayı teşekkürlerimi iletirim.