Bundan birkaç gün önce BBC Türkçe’nin arşivlerinden bir videoya denk gelmiştim. Konusu 1994 yerel seçimleriydi. O sene İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına aday olan isimlerden biri de Refah Partisinin adayı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Videoda da anlatıldığı gibi geriden gelerek seçimi kazanan Erdoğan için 1994 yılı bir dönüm noktasıydı.
Bugün 2019 yılındayız. Aradan tam 25 yıl geçmiş ve Recep Tayyip Erdoğan yeni bir partiden Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olmuş ve 1994’ün İstanbul’undan iz kalmamış. Fakat, benzerliğin yattığı bir yer var: Yine yerel seçimlerdeyiz.
Ben bu satırları yazarken İstanbul ve Bursa’da sonuçlar kafa kafaya gidiyordu fakat Anadolu Ajansından veri akışı durmuştu. İzmir, Adana ve Ankara ise (resmî olmayan sonuçlara göre) Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) adayları tarafından kazanılmıştı. Ayrıca, partinin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu seçimi kazandığını rakamlarla ifade ediyordu.
Bunların dışında kafa kafaya giden yerler de bulunmasına rağmen, ben klavyemde bunları yazarken resmî olmayan sonuçlara göre Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) en çok oya sahipken, CHP %30 civarı bir oy almıştı. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve İyi Parti (İP) ise %7 civarlarında kalmış, Halkların Demokratik Partisi ise %4 civarına gerilemişti.
Peki, rakamları bir kenara koyarsak, bu sonuçlar ne ifade eder?
Dört buçuk yıl boyunca tekrardan seçim yaşamayacak, ekonomik olarak sallantıda bulunan ve halkı kutuplaşmış bir durumda olan Türkiye için bu sonuçlar çok şey ifade eder.
1994 zaferi Tayyip Erdoğan için 2002’nin fragmanı, bugünlerin ise temelidir. O dönem İstanbul’da yapmış olduğu hizmetler sonucunda Tayyip Erdoğan şimdiki siyasi pozisyonuna gelebilmiştir. Dolayısıyla, sonuçları doğru okumak çok önemlidir.
Uzun bir süre seçimsiz biçimde işleyecek olan Türkiye siyasetine bakacak olursak, bu sonuçlar başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partileri için moral olacaktır. Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri için alacakları desteği artırmak için ellerine geçmiş olan bu fırsatı çok iyi kullanmaları gerekmektedir. Eğer bu yazı yayınlanırken Ekrem İmamoğlu’nun dediği gibi İstanbul CHP’nin eline geçerse (ve tabii Bursa da bunu takip ederse) metropol diyebileceğimiz şehirlerde muhalefetin eli güçlenir ve AKP iktidarını sallamak için gerekli oy sayısını bulmak için muhalefet altın bir şans yakalar.
Aksi bir durumda İstanbul ve Bursa AKP’de kalırsa, iktidar partisi Ankara’yı kaybetmenin ve bu iki şehirdeki yakın oy oranlarının durumunu değerlendirerek bir sonraki seçimlere dek halkı daha iyi dinlemek ve ekonomik olarak daha iyi adımlar atmak durumunda kalacaktır. Lakin, bugüne dek gösterilen performans, iktidar partisinin gelecek için umut vermekten uzak olduğunu göstermekle beraber, şehircilik konusunda da durumu kötüleştirecekleri yönündedir.
Seçim haritasına şu anda baktığımda, MHP’nin 11 ili kazandığını görmekteyim. Bu MHP için 2014 yılındaki seçimden iki il daha fazla demektir. Bunun yanında İP’nin kuruluşundan sonra gözlemciler tarafından -ki buna ben de dâhilim- oy oranının ciddi bir şekilde düşeceği tahmin edilirken, son iki seçimdir oldukça iyi bir performans gösteren MHP, Adana ve Mersin’i kaybetmesine rağmen Türkiye siyasetindeki güçlü rolünü korumaktadır. Bu noktada Devlet Bahçeli’nin siyasi zekâsına hayranlıkla baktığımı belirtmek durumundayım.
İP açısından ise işler iyi gitmiyor gibi gözüküyor. Hiçbir ili kazanamayan ve oy oranı %7’i aşamayan İP için nasıl bir muhalefet stratejisi izlenir açıkçası tahmin etmek güç. Ancak, bir şeyleri değiştirmeleri gerektiğinin farkında olmaları lazım.
Ekrem İmamoğlu’na burada ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Yazıyı siz okurken sonuç ne olursa olsun; kriz nasıl yönetilir, oya nasıl sahip çıkılır, propaganda nasıl yapılır ve “siyasetçi” nasıl olunur sorularının en parlak cevaplarını verdi. Şu an Türkiye’nin başında bulunması gereken, dünyaya Türkiye imajını en düzgün biçimde gösterebilecek kişiliğin kendisi olma ihtimali çok yüksektir.
Sona yaklaşırken, Anadolu Ajansına da bir çift lafım var: 3 saatten fazla bir süredir İstanbul’un sonucunu güncellememekte ısrarcı oldunuz. Türkiye’nin halkına hizmet eden bir haberleşme kurumu olduğunuzu düşünüyorsanız, yaptığınızdan utanmıyor musunuz?
24 Haziran 2018’den birkaç gün önce bir “dip dalga” muhabbeti vardı, ancak bu dip dalga hiç gelmedi. Bugünkü sonuçlar ise Türkiye’deki muhalefet için umut verici sonuçlardır. Belki de dip dalga bu seçimle beraber başlamıştır ve 4,5 yıl sonra kendini gösterecektir, kim bilir?..
Bilinen bir şey varsa o da Tayyip Erdoğan’ın bugünkü durumuna bir yerel seçimden geldiğidir. Bugün Ekrem İmamoğlu’nun, Mansur Yavaş’ın veya herhangi bir galip muhalefet adayının ileride aynı makama oturmayacağını kim söyleyebilir?
Unutmayın, mahalli idareler ve yerel yönetimler demokrasinin en alt tabakalarını oluştururlar. Buraları fetheden, yüksek makamları da fetheder. Zira, unutulmaması gereken bir söz vardır:
İktidar yerelden gelir.
Fotoğraf için tıklayınız.