Gündelik hayatta insanların kendilerini birbirinden üstün görmeleri yetmezmiş gibi, söz konusu evrim olduğunda bile kendini gezegendeki 8 milyona yakın türe kıyasla “en evrilmiş” tür olarak görmekten çekinmiyor insan. Böylesine büyük bir yanılgı, doğanın çarklarının nasıl döndüğüne dair en ufak bir fikrin varlığını sorgulatıyor doğal olarak. Rahatsız ediyor hatta, insanlığın doğadan uzak yanını açığa çıkarıyor.
Açığa kavuşturulması gereken esas nokta şu:
Türlerin evrimsel yolculuğunda üstünlük kavramı bulunmuyor.
Her canlı boyutundan bağımsız olarak türünün devamlılığı için bir sonraki jenerasyona harcadığı enerji kadar var bu hayatta. Her canlının geleceğe yaptığı yatırım organizmanın gram başına ürettiği enerjinin ötesine geçemiyor. Tekrarlıyorum, boyut bu durumda bir farklılık yaratmıyor, bir üstünlük sağlamıyor. Varoluş mücadelesi üretilen biyokütle ve üreme oranı arasındaki dengeye dayanıyor. Türler arasında uyum -yani hayatta kalma- başarısında eşitlik gözlemleniyor. Bu da demek oluyor ki kendini bilgi yerine zirve sarhoşluğuna kaptıran insanın ne bir bakteriden farkı var, ne bir Afrika filinden ne de bir mavi büyük balinadan.
Yaşam seyri teorilerindeki olağanüstü farklılıklar ve evrensel takas mekanizmaları etrafımızdaki çeşitliliğin bir arada hayatta kalmasını sağlıyor. Tek hücreli mikroskopik canlılar dakikalar içinde biyokütle ve yavru üretip kısa sürede ölürken, diğer bir yandan daha uzun yaşayanların, örneğin memeliler, büyüme ve üreme hızları daha yavaş oluyor. Belirtilmesi gereken bir diğer konu ise adaptasyonun çevreye özel olarak evrimleşmesi. Arktik tundradan çöllere, yağmur ormanlarından okyanusun hidrotermal bacalarına organizmaların karşı karşıya kaldıkları çevresel koşullar canlı kalmak için gereken adaptasyonları şekillendiriyor. Her türün var olma başarısı içinde bulunduğu şartlarla belirleniyor, başka bir bölgede başka bir türle bağdaşmıyor.
Evet, ekosistemlerdeki biyotik ve abiyotik faktörlerin sürekli değişkenlik göstermesi sonucu doğru koşullar kombinasyonu belli bir canlıya belli bir zamanda belli bir süre için avantaj sağlayabilir. Ancak burada atlanan nokta, bu durağansızlığın daha sonra bir diğer canlıya fayda sağlayacağının yüksek olasılığıdır. Bir denge var ama bu dinamik bir denge. Vurgulamak istiyorum: Kısa süreli değişkenliklerin canlıların varoluşunu etkilemesi uzun vadede ve evrimsel zaman çerçevesinde herhangi birinin öbüründen “üstün” olduğu anlamına gelmiyor.
Bu, galibi olmayan bir yarış.
Ve hiç bitmeyecek.
Sadece insansınız, sadece “insan” olun.
Çünkü sadece kendinizden uzaklaşıyorsunuz olduğunuzdan fazlasıymış gibi yaşadığınız müddetçe.
Biraz daha az bakın aynaya ve biraz daha fazla pencerenizden dışarıya.
Belki kendinizi anlamanın yanı sıra etrafınızdakileri algılamanın öneminin farkına varır ve Dünya’yı istediğiniz gibi değil de olduğu gibi görmeye çalışırsınız.
Yoksa sadece kendinizi kandıracaksınız.
“Yine de tercih sizin” dememi beklemeyin çünkü bu bir tercih meselesi değil.
Uyanın artık.
Yıkın kafanızdaki piramitleri.
Kaynakça
SUNY College of Environmental Science and Forestry (2018). Which species is most fit for life? All have an equal chance, scientists say. Science Daily.
Fotoğraf için tıklayınız.