Belki bugün yazacağım konu sert bir konu olacak ama yazılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Öncelikle bu konu hakkında asla genelleme yapmayarak yazacağım ve gerçekten var olan bir şeyi yazacağım çünkü ben yazmazsam, biz yazmazsak, kim yazacak?
Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi içinde büyüdüğümüz eğitim sistemi ve ezberci yaşantılarımız belli bir süre sonra herkesi bir çıkmaza itiyor. Bu da gençlerimize isteksiz ve dağınık bir hayatın adımlarını yürütüyor. Şimdi ben bunları yazdığımda Kıbrıs’ı kurtarmayacağım veya bu insanların hayatına karışmayacağım. Zaten karışmak haddime olan bir şey değil. Ancak en azından bazı konulara farkındalık getirmek istiyorum.
Çoğu insan ve biz gençler var olan bir sisteme alışmış durumda. “Memur olayım rahat iş.” gibi bahanelerle zorluklardan kaçmaya çalışıyoruz. Bir memur çocuğu olarak asla memurluğu veya başka bir işi küçümsemem, sonuçta ekmek teknesi ekmek teknesidir. Ancak benim burada ayak basmak istediğim nokta, bir şeyleri başarmak için çabalamamız gerektiğidir. Ülkece içinde bulunduğumuz durum malum. Bir yandan barış yapmak isteyen kitle bir yandan barış yapmak istemeyen kitle.
Şu an önemli olan bu ikilem değil, ülkemizin geldiği noktadır. Biz gençlerin geleceği ile oynanmaya devam edilirken buna ne kadar daha susup oturacağız? Barış yapmak istiyoruz veya istemiyoruz ama ülkemiz için bir şey yapmaya çalıştığımız da yok. Tabii burada sözüm yapmayanlara, sadece konuşanlara. Ben hayatım boyunca eleştirel ve mantıktan yana bir insan olmuşumdur. İçimdekileri hiçbir zaman tutmamışımdır, her zaman doğruları savunup arkasında durmuşumdur. Bu memlekette yalnız olmadığımı biliyorum. Herkesin benim gibi oturup avazı çıktığı kadar bağırmasından taraftarım.
Lakin diğer taraftan dışarıda bazı genç kitlelere baktığımda pek de bir ışık göremiyorum. Bu memleketi el ele birlikte kalkındırmamız gerekirken, biz bölünmüş bir vaziyetteyiz. Kimse kimsenin düşüncelerini takmıyor veyahut saygı göstermiyor. Kimse yanlış söylediği bir şeyi kabullenmiyor, sonucunda küçük düşmekten korkuyoruz ve en önemli şeyi yapmıyoruz: Üretmek.
Üretemiyoruz. Üretin; bir şiir yazın, yazı yazın, girin Tabella‘ya yazın… Gerekirse tüm ülke şair olsun, yazar olsun… Üretin; oyun yapın, yazılım yapın, robot yapın. Gerekirse tüm ülke yazılımcı olsun mühendis olsun… Sorunu devlette aramaktansa kendimizde arayalım, çalışalım uğraşalım. Devletten akıl alacağımıza gerekirse devlete aklı biz gençler verelim. Beğenmediğimiz şeyleri düzeltmek için elimizden ne gelirse yapalım. Herkes bunu söyleme ihtiyacı duymasa da aslında hepimiz aynı akvaryumdayız, hayata aynı akvaryumdan bakıyoruz. Önemli olan o akvaryumdan kimlerin çıkacağı veya kimin herkesi o akvaryumdan çıkaracağıdır. Atatürk’ün de dediği gibi: “Halkını cehalet ve sefalete teslim eden yöneticiler yok olmaya, cehalet ve sefalete sürükleyen yöneticileri seçen halk ise köle olmaya mahkumdur.” Umarım en yakın zamanda biz gençler bu akvaryumdan çıkarız ve okyanusa doğru yol alırız.
Okuduğunuz için teşekkür ederim! Üretmeye devam…
Fotoğraf için tıklayınız.