Yalnızlıktan Şair Olan Bir Kadının Anlatıları

YALNIZLIKTAN ve KIRLANGIÇLAR

 

Şair olurum diyorsun
Yalnızlıktan
Sevmezmişsin şiirleri
Öyle fısıldıyor kırlangıçlar
Ve yalnızlıktan
Açmazmışsın gönlünü kargalara
Sevmezmişsin şiirleri
Oysaki ben ve kırlangıçlar
Bayılırdık Mağusa’da şiir okumaya
Ve kargalar arka bahçemde uçuşurken
İşte bunlar hep yalnızlıktan

 

İstisnasız hepimizin hayatımızın bir noktasında kafamızı yorduğumuz bir tema bu: Yalnızlık. Her birimizin arka bahçesinde uçan kargaların kulağımıza fısıldadığı gibi ara sıra, ne “kötü” bir şey yalnızlık, değil mi? Ne “rahatsız edici” bir düşünce dışarı çıkıp yalnız yemek yemeye/içmeye/sinemaya ya da bir kafede oturmaya gitmek. Hayatın herhangi bir noktasında bir partner bulamamak kendimize, ne kadar da “acı”. Yalnızlıktan şair olacak olma düşüncesi, ne kadar da “korkunç”. Yalnızlığa karşı öne sürdüğümüz bu ithamların da tıpkı diğer her konuya karşı oluşturduğumuz ön yargılardan sadece biri olduğunu fısıldamıştı kulağıma kırlangıçlar. Siz de sessiz bir yaz gecesinde Mağusa’da şiir okumaya kalkarsanız, belki de bu bilge kırlangıçları duyabilirsiniz, kim bilir.

 

Yukarıda yazmış olduğum şiir her ne kadar bu temayı biraz melankolik bir biçimde tasvir ediyor olsa da işin arka yüzü daha aydınlık aslına bakarsanız. Kendi kendinize veya kalabalıklar arasında yalnız olmak gibi birçok varyasyonu olan faydalı bir bakteri gibidir yalnızlık. Kendi derinizin içinde sindirilmesi zor bir his gibi âdeta, ki itiraf etmek gerekirse kolay şey değil yalnızlığa alışabilmek de aslında. Özellikle de kalabalık ya da sürekli üzerinize itinayla düşen bir aile içerisinde büyümüşseniz. Onlardan ve çevrenizdeki arkadaşlarınızdan ayrıldığınız an tek başınasınız ve öyle ya da böyle bunun kötü bir şey olduğuna inandırılmışsınız. Toplumunun bize dayattığı normlar da cabası. Üzerimize biçilmiş cinsiyet rolleri, çeşitli aile bireyi rolleri, üzerimize yapıştırılmış ya da başkalarına yapıştırdığımız ön yargılar, üzerimize aldığımız ya da almak zorunda bulundurulduğumuz sorumluluklar ve daha fazlası. O kadar çok şey var ki üzerine konuşulması gereken şu kısacık hayatınızda, bırakın hepsine yetişmeyi kendinize bile yetişemiyorsunuz bazen. Bütün bu kalabalıklarla birlikte sürüklenip gidiyoruz işte. İçine düşmüş bulunduğumuz dere hangisiyse gidiyoruz ister istemez bizi her nereye götürüyorsa. Tüm çabalarımıza rağmen veyahut da tüm çabalarımıza müteşekkir olarak mütemadiyen sürükleniyoruz bu hayatta ve unutuyoruz. Ya unutuyoruz yalnızlık denen o faydalı fakat bir o kadar da dalgalı denizin varlığını ya da unutmaya çalışıyoruz bilerek ve isteyerek, bütün o koşuşturmalarımızın arasında kendi kendimize kaldığımız kısacık anlarda içine düştüğümüz denize yanıyoruz, bizi beslediği minerallerini farkına bile varamadan; belki de elinizde yukarıdakine benzer kısacık bir şiir varken.

 

Bir haziran ayının tam ortasında, şehir dışında ya da yıldızları açık ve seçik bir şekilde görebileceğiniz bir yerdeyseniz, lütfen kafanızı kaldırıp onlara bakın. Birbirlerinden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar ya da her ne kadar geçmişimizde kalsa da ışığını gördüğümüz ölü yıldızlar, onlar kendi yalnızlıklarını aralarında ve bizlerle paylaşarak yaşamaktalar. Tenimizi okşayan bu ılık yaz gecelerinde yıldızlara baktığımızda “Yıldızlar arkadaşlar gibidir, görmesek de aslında oradadırlar.” gibi bilindik bir sözün yanı sıra bu anekdot da gelmeli aklımıza: “Yıldızlar da insanlar gibi yalnızdırlar, bizlere yalnızlığımızı paylaşmayı öğretmek için oradadırlar.”

 

Yalnızlığınızı paylaşın, ama herkesten önce kendinizle paylaşın ruhunuzun ta içine gömdüğünüz kendinizi, en değerli incinizi, yalnızlığınızı. Paylaşın şiirlere dökerek, şarkılar yazarak, bir kahve üzerine uzun zamandır göremediğiniz bir arkadaşınızla sohbet ederek paylaşın. Sıradan şeyleri paylaşmak çok kolay, kendini savunmasız gösterebilecek şeyleri paylaşmaktan kaçınıyor ancak insan. Neredeyse her anımızı sosyal medya üzerinden tanımadığımız insanlarla dahi paylaşmak kolay gelmiyor mu size de? Her anımızı diğer insanlara ne kadar mutlu, güzel ve güçlü olduğumuzu göstermek, bir sürü insanla ya da “o insanla” aşk dolu anılarımızı göstermek için belki de saatler harcamak büyük bir tatmin hissi mi veriyor, hâlbuki kendinizle paylaşacak o kadar çok şeyiniz varken? Milyonlarca insanının yalnız olduğu bu çağda yalnızlığı kötü bir şey olarak algılayıp ondan gocunmamız ne acı aslında. Akdeniz’in kanımıza işlediği sıcaklığından olsa gerek belki de. Yeri geliyor bazen yalnızlığı utanılacak bir şey gibi görmekten alıkoyamıyoruz kendimizi. Bir davete yalnız giden bir kadına, belli bir yaşı geçtiği hâlde “hâlâ” daha evlenmemiş bir kadına, boşanan çiftlere ya da ayrılan sevgililere verdiğimiz “Ay, yazık!” tepkisi bunu özetler nitelikte olsa gerek. Ataerkil bir düzen içerisinde kadın konularında çalışmış biri olarak taraflı yazdığımı hissetmişseniz bu noktada eğer, affola. Toplumdan gördüğüm ve inceleme fırsatı bulduğum kadın konulu çalışmalar ile neredeyse artık “özüme işlemiş bulunduğum yalnızlık” teması kafamda birleşince istemsizce bu kelimeler dökülmekte parmak uçlarımdan.

 

Lafı daha çok uzatmadan söylemek isterim: Kırlangıçlarınızı dinleyin. Kendinizi dinleyin, içinizdeki değeri farkına varın ve yalnız olmaktan korkmayın, küçümsemeyin başkalarının yalnızlığını. Yalnızlığınız sizin de içinize işlesin, izin verin buna, çünkü en kalıcı mutluluğu bulduğunuz özünüzdür yalnızlık. Başkaları ile paylaştığınız anda en özelinizi yani kendinizi paylaşmışsınızdır aslında. Doğduğunuz andan itibaren sizinledir yalnızlığınız, hâlihazırda özünüze işlenmiştir kısacası. Özünüzü inkâr etmeyin. Ne olursanız olun, nereye giderseniz gidin, kimlerle olursanız olun gece yastığa kafanızı koyup gözlerinizi kapadığınız anda, aynaya her baktığınızda, kalabalıkta her dalıp gittiğiniz anlarda, işinize ya da derslerinize odaklandığınız anlarda, Instagram’dan çıkıp Facebook’a girene kadarki o kısacık anda kendinizlesiniz, yalnızsınız, kendinizsiniz. Kendimizden kaçmaya adapte olduğumuz ve durmadan bir yerlere ya da birilerine sürüklendiğimiz hayatlarımızda kendimize de yer vermenin önemi o kadar büyük ki. Yalnızlığınız gönlünüzdeki değerli kırlangıcınız olsun, onu arka bahçenize gömmeye kısa aralar verin, görün ki bir müddet sonra öyle rahat olacaksınız ki kendi özünüzün içinde, yalnızlığınız başkaları hatırına katlanmak zorunda olduğunuz o rahatsız verici anlardan ve mutsuz olacağınız ilişkilerden kaçıp sığınacağınız güvenli limanınız olacak, içene bir zamanlar düştüğünüz dalgalı denizinizin tam kenarında.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir