Siyah Beyaz Arası Doğrular ve Yanlışlar

Bazen kafan öyle dolu olur ki yazmadan edemezsin. Aynı karnı aç bir insanın yemek yemeden duramaması, susamış bir insanın suya olan ihtiyacı gibi hemencecik döküvermen gerekir tüm aklındakileri bir kâğıda. Bu da öyle bir şey sanırım yoksa kelimeler ardı ardına bu kadar kolay yazılabilir miydi pek emin değilim.

 

Düşündünüz mü hiç doğru ve yanlış nedir diye? Ben çok düşündüm. Yaşım kaçtı hatırlamıyorum bunu düşünmeye başladığımda ama oldukça küçük olmalıydım ki bu konuda keskin ve net olan görüşlerimi çok iyi hatırlıyorum. Küçük Fatoş’a göre doğru ve yanlış bariz ve apaçık ortadaydı. Bir değneğin iki uç noktası ise doğru ve yanlış ya sen sağ ucunda olmalıydın ya da sol ucunda. Bu noktada Montaigne’in çok sevdiğim bir sözü gelir aklıma: “Bir şeyleri bilmediğini bilmek için de yeterli bir bilgiye sahip olmak gerekir…”

 

Kelimesi kelimesine onayladığım bir söz bu. Küçük Fatoş, bu konu hakkında bilgisiz olduğunu bilecek kadar bilgiye sahip değildi ve fazlasıyla yanıldı.

 

Sonra büyüdü o küçük kız. Düşünmeye devam etti. Düşünmeyi zaten çok severdi. Ne zaman usansa kendine bir konu seçer o konu hakkında düşüncelerde kaybolurdu. Bu bizim dönemin şansıydı sanırım. Uzun araba yolculuklarında, sıkıcı aile ziyaretlerinde veya uyumak için yatağa gittiğimizde elimizde telefon yoktu bizim ama koskoca hayallerimiz, kafa yormaya da birçok konumuz vardı. Yine de bu benim doğrum, yanlış da olabilir.

 

Ana konuya dönecek olursak. Doğru ve yanlış demiştik, cidden o küçük Fatoş gibi düşünen var mı hâlâ? Umarım yoktur. Aksi takdirde öğrenmesi gereken çok şey var. Öncelikle bilmelisiniz ki bu dünyada olasılıklar çok fazla. Farklı bakış açılarından her konu hakkında yanlış veya doğru diye karara varılabilir. Çok basit bir örnek verecek olursak, doktor olduğunuzu varsayalım. 4 tane hastanız var ve bu 4 hasta farklı organ bağışları bekliyorlar. Bu sırada size farklı bir hasta geliyor, hastanızın durumu kritik fakat iyileşme şansı var. Böyle bir durumda, size gelen hastayı tedavi etmeyip onu ölüme terk etmek ardından onun sapasağlam organlarıyla 4 hastaya hayat vermek mi doğru olur, yoksa 1 kişiyi yaşatıp 4’ünü öldürmek mi?

 

Ne kadar çok insan yaşarsa o kadar iyi mantalitesiyle gidecek olursak ilk seçeneği seçerdik. Diğer yandan, masum ve hayatı kurtarılabilir bir hastanın canına neden kıyılsın? Onun ve sevdiklerinin suçu ne ki?

 

Böyle bir durumla karşı karşıya olan bir doktorun gideceği yol bellidir fakat bu konu çok düşünülürse akıllar karışabilir.

 

Kısacası ilk nedenimiz bakış açısının değişikliğiyle birlikte geliyor.

 

Tabii doğru ve yanlış kavramının neye kıyasla doğru ve yanlış olduğu da bayağı önemli. İkinci nedenimiz referans değişikliğinden ötürü. Hatırlıyorum, kimya hocam bir keresinde derste anlatmıştı hikâyesini. Üniversite yıllarında bir gün derste hocaya atılıp “doğru olan kesinlikle budur diğeri olamaz” tarzında bir iddiada bulunmuş, hocası da ona “Referansın ne? Neye göre doğru? Neye göre yanlış?” diye sormuş. Bilim gibi bir alanda bu çok önemli bir nokta. Elementlerin atomik ağırlıklarını bile karbon-12’nin on ikide birine göre karşılaştırıp söylüyoruz sonuçta, farklı bir elemente kıyasla ağırlıkların yanlış olduğunu iddia edebiliriz belki de.

 

Bunları da duya duya, okuya okuya, yaşaya yaşaya zamanla büyüyor küçük Fatoş öğrenmekle beraber. Bir şeyleri bilmediğini bilecek kadar öğreniyor ilk, sonra da bilmediklerini.

 

Adım adım,

Yanlışın doğruluğunu,

Doğrunun yanlışlığını,

Ve hiçbirinin gerçekte var olmadığını,

Biliyor, öğreniyor, anlıyorum.

 

Kuşkusuz olmayarak iddia ediyorum ki

Varsa bir doğru,

O da hiç kimsenin veya bir şeyin tamamen doğru

Veya tamamen yanlış olmadığıdır.

Şu dünyada her ihtimale yer var.

 

Son nedenimiz başından beri bahsettiğim bilgisizlik. Güçlü tüm tümevarımlar, güçlü oldukları kadar da zayıflar. Hepsinin doğru olabilme ihtimali yanlış olabilme ihtimalleri ile eşdeğer. Lakin siz bana iddia dahi etseniz ki Ay’a asla çıkılamayacağı doğrudur, çıkarlar bile Ay’a. Siz deseniz dahi bir çocuk sadece babasının genetiğini taşır ve aksi yanlıştır, aslında siz babanızdan aldığınız kadar annenizden de alırsınız genetik yapınızı.

 

Sadece bilmiyoruz neyi bilmediğimizi. Bu yüzden doğru, doğru olduğu kadar yanlıştır.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir