Bu Yaz Ne Okusak? (1): Machines Like Me

Bilişim hukukunu bu sene üniversitede derslerimden biri olarak incelemeye başladığımdan beridir teknolojiye ve hayatımızın üzerindeki etkisine bayağı bir ilgi, merak, hayret ve hatta korku duymaya başladım. Bu yüzden de geçen hafta Waterstones’ta (İngiltere’de oldukça popüler bir kitabevi) Ian McEwan’dan Machines Like Me (Benim Gibi Makineler) kitabı gözüme çarpınca hiç tereddüt etmeden alıverdim.

 

Kitap, 1982 senesinde İngiltere, Londra’da geçse de, McEwan bize alternatif bir tarih sunuyor. Ne de olsa baş karakter Charlie’nin de dediği gibi: “Şimdiki zaman olası olmayan kurguların en kırılganı. Daha farklı da olabilirdi.”*

 

Peki 1982 başka nasıl yaşanabilirdi? McEwan’ın yeniden yapılandırdığı 1982 tarihinde İngiltere, Falkand Savaşı’ndan galip değil mağlup olarak henüz çıkmış, Başbakan Margaret Thatcher ise görevini bırakmak zorunda kalmış, yerini Tony Benn’in liderliğinde Avrupa Birliği’nden çıkmayı hedefleyen bir İşçi Partisi almıştır. Alan Turing homoseksüelliğinden dolayı intihara sürüklenmemiş, halk tarafından sevilip sayılan bir figürdür. Turing’in liderliğinde 1980 yılları inanılmaz bir teknolojik devrim geçirmiştir: Sürücüsüz arabalar şimdiden yollarda dolaşmaktadırlar, cep telefonları hâlihazırda günlük yaşamın parçaları olmuşturlar bile. McEwan’ın hayalindeki 1982’de, teknoloji bugünün de ötesindedir: Adam (Âdem) ve Eve (Havva) isimlerinde, dışarıdan bakınca insandan ayırması neredeyse imkânsız sınırlı sayıda robotlar bile yaratılmıştır.

 

Hikâye, Charlie’nin piyasada son kalan Adam’ı satın almasıyla başlar. Adam’ın Charlie’nin hayatındaki etkisi, Charlie’nin sevgilisi Miranda’yla yakınlaşmasıyla başlar. En başta bana da “yok artık” dedirten, neredeyse bir “aşk üçgeni” denilebilecek bu durum, aslında sıradan bir pembe dizi fantezisi değil. Aksine, McEwan bizi şu ana kadar imkânsız olan/olduğunu sandığımız, rahatsız edici ve korkunç olasılıklarla/durumlarla yüzleştiriyor. İnsan ve robot arasındaki çizgi gittikçe soluklaşıp incelirken, o çizginin yok olmayacağından emin oluşumuz, sadece bir hüsnükuruntu mudur? Bir robotun duygular hissedecek kadar gelişmesi o kadar imkânsız mı gerçekten? İnsanı insan yapan, ve robottan ayıran tam olarak nedir?

 

İnsan ve robot/makine arasındaki çizginin varlığına ve sürdürülebilirliğine dair inancım İngiliz hukukunda telif haklarını araştırırken de çalkalanmıştı. Özetle, İngiliz hukukunda bilgisayarlar, ürettikleri sanat (resim, şarkı vb.) üzerinde telif haklarına sahip olamazlar. En başta bu tabii ki mantıklı duyuluyor; makineler insanların aksi hâlde kendilerinin yapabilecekleri görevleri daha hızlı ve daha etkili bir şekilde tamamlamak için yaratılan “araç”lar değil midirler aslında? Özgünlük ve yaratıcılık gibi özellikler insanlara münhasır olduğuna göre, telif haklarını da ya o bilgisayarın yazılımcısı ya da o bilgisayarın kullanıcısı almalıydı. Buna rağmen, teknoloji, bütün doğrularımıza ve varsayımlarımıza meydan okuyor. Mesela Google’ın tasarlardığı Deep Dream, yazılımcısının bile takip edemeyeceği, kendi tasarladığı algoritmaya dayalı kreasyonlarla benzersiz görseller üretebiliyor.[1] Yazılımcısının hayalinin ve tahminlerinin ötesinde bir yaratıcılık sergileyebilme becerileri, artık makinelerin de yaratıcılık, özgünlük ve öngörülemezlik gibi insani özellikleri sergileyebildiklerini gösteriyor.[2]

 

Bunların yanında kitap, Falklands Savaşı gibi bazı tarihi ve politik olayları da inceliyor. Bütün bunları sürükleyici bir hikâye içerisinde toplayarak McEwan, bize birkaç nefeste bitirilecek bir kitap sunuyor. Kesinlikle okunması gerek!

 


 

Notlar

*”The present is the frailest of improbable constructs. It could have been different.” (Kendi çevirimdir.)

 

Referanslar

[1] Guadamuz, A. (2017). Do Androids Dream of Electric Copyright? Comparative analysis of originality in artificial intelligence generated works, Intellectual Property Quarterly.

[2] Bridy, A. (2012). Coding Creativity: Copyright and the Artificially Intelligent Author. Stanford Technology Law Review, 5: 1-28.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir