Vatanseverlik adı üstünde; vatanını, doğup büyüdüğün toprakları sevmek demektir. O yeri, o bölgeyi her şeyiyle sevmek, ileri taşımak için çalışmak, sahip çıkmak demektir. Burada her şeyden kasıt, sadece bir grup insan ve çıkarı değil; bütün yaşayanları ile, doğası ve çevresi ile, kültürü ve dokusu ile bir olmaktır.
Savunduğunuz siyasi görüş ne olursa olsun, bu yurda, çevreye saygılı olmak lazım. Çevrecilik, barışçılık veya aktivizmlerle bağdaşmanız gerekmiyor bu konularda hassas olabilmek için. Bu yazıda kutlamalara bir şey demiyorum, yanlış anlaşılmasın, oradaki insanların tavrına üzülüyorum. Eğlenebilirsiniz, de, zaten içler acısı durumda olan sahillerimizin etkinlikler sonrası hâllerini gördüğümde oldukça üzüldüm… Bu mudur vatanseverlik? Bu mudur yurt topraklarını sevme, sahip çıkma?
Fotoğraf: Şafak nöbetinden sonra sahil manzarası. (Facebook’ta Ülker Fahri tarafından paylaşıldı.)
Gerçi yüzlerce kişinin öldüğü, şehit olduğu yerlerde, sahillerde şarkılarla eğlenmek, bana çok da etik gelmiyor. Size normal de gelebilir, saygı da duyarım bu karara. Herkesin kendi iradesi sonuçta. Fakat gelmeyenler sizden daha az “vatansever” değil. “Rumcu, vatan haini” değil. Düşünceler farklı, aynı olmak zorunda değil.
Vatanseverlik, Girne’de uçak gösterilerini izlerken gururla alkışlayıp, elindeki pet şişeyi yere, denize fırlatmak da değildir.
Sadece millî bayramlarda meydanlara çıkıp “En çok ben seviyorum!” dercesine hunharca bayrak sallamak değildir.
Vatanseverlik, sırf düşük maaş vermek için kaçak işçi çalıştırıp, yerli hiçbir üreticiye, gence sahip çıkmayıp, bunun üzerine türlü türlü işlerle devletten vergi kaçırıp, millî bayramlarda gazetelere “full” bayraklı tam sayfa ilanlar vermek değildir.
Haksız elde edilen ganimetlerin, çarpık düzenden beslenip zenginleşmenin bedelini ödemek için elde bayraklarla koşturmak hiç değildir.
Bu ülkeye herhangi bir gözle görülür katkı koymadan, binaların üzerine dev bayraklar asmak da değildir.
Devletten torpille iş bulup, yükselmek, mevki almak için birilerinin peşinden koşturup bas bas “Vatan Millet Sakarya” naraları atmak değildir.
Bayraklarla bezeleyip sunulan, bir şeye de benzemeyen koca koca gökdelenleri, sıkışık apartmanları bir zamanlar güzel olan kentlerimizin kalbine hançer gibi saplamak, bu gibi bayramlarda açılışını yapıp “bilmem kaç katrilyon yatırım yaptık” diye övünmek değildir.
Türlü türlü ahbaplıklarla, paralarla, arazileri, dağı taşı, sahilleri peşkeş çekmek, her tarafı betona boğup doğayı yiyip bitirmek, sonra marşlarla şükran deyip aklanmaya çalışmak da değildir.
Acaba öyle midir? Yoksa bunlar “bayrak fetişi” midir?
Bu ülke için, toplum için 45 yılda ne yapıldı? Katkınız ne oldu insana ve çevreye? Katkısı olanları tenzih ederek söylüyorum, gerçekten çalışıp bu çarpık düzende bir şeyler başarabilmiş, katkı koyabilmiş, ülkeye doğasına kültürüne insanına sahip çıkan insanları tenzih ederek söylüyorum.
Gençlik umutsuz, herkes umutsuz, durumu kabullenmiş, bir tarafta buna da şükür diyenler, bir tarafta başka bir ülkeye “kapak atıp” göçmek isteyenler…
Bu ülkeye bu çarpık düzeni oturtmaktan başka ne yapıldı? Hep beraber ihanet ediyoruz bu güzel adanın “bir kısmına”.
Çevre desen berbat. Şehirler beton, dağlar taş ocağı, sahiller, sokaklar çöp, ovalar anız.
Hiç bir kurumun, sistemin elle tutulur yanı yok, her yeri dökülüyor. Her geçen gün kötüye gidiyor halkın gözünde bu durum, yetkililer öyle demese de…
Uzaktan bir yerden barış beklerken, şimdi gerilimlerin, savaşın ürkünç sessizliği herkesi esir aldı. Hayatında eli silah tutmamış olan bazı kişiler, öyle vururuz böyle vururuz demekten kendilerini alamıyorlar. Vatanseverlik 3-5 oy uğruna, gerginlikler yaratmak, yurdu tehlikeye atmak mıdır?
Bu ülke için bir şeyler yapın, en basitinden yaptığınız yapacağınız etkinliklerden sonra çöpleri olsun toplayın, insanlara atmamaları yönünde gerekli telkini, eğitimi verin. Tabii gazetelere poz vermeden belki.
Gençlik için bir şeyler yapın, “Beyin göçü ada ülkeleri için normaldir.” diyerek eliniz kolunuz bağlı durmayın.
Ülkeye değişik değişik gerici faaliyetler getirerek, müspet ilimden, ilerlemeye giden yoldan uzaklaştırmayın.
En önemlisi, insan olmayı, saygılı olmayı aşılayın. Vatanımıza (yani bu küçük adaya) bağlayın, dönenleri pişman etmeyin yeter. Sizden sonra sırada biziz, ne kadar iyi bırakırsanız o kadar iyi geliriz, gelişiriz…
Ya ben vatanseverliği yanlış anladım, ya da siz hiç de samimi değilsiniz.
Nazım Hocanın dediği gibi.
Fotoğraf için tıklayınız.