“Tereza’yla olmak mı daha iyiydi, yanlız olmak mı?
Karşılaştırma fırsatı olmadığı için hangi kararın daha iyi olduğunu sınamanın bir yolu yok. Olaylar nasıl gelişirse öyle yaşıyoruz, önceden uyarılmaksızın, rolünü ezberlemeden sahneye çıkan tiyatro oyuncusu gibi. Yaşam öncesi ilk prova yaşamın ta kendisiyse, ne değeri olabilir yaşamanın? Yaşamın hep bir taslak gibi olması da bundandır işte. Yok, ‘taslak’ da anlatamıyor tam demek istediğimi; çünkü taslak bir şeyin ana çizgileriyle belirmesi demektir, bir resmin az çok ortaya çıkmasıdır, yaşamımız dediğimiz taslaksa hiçbir şeyin taslağı değildir, bir resmin resme dönüşmeyecek ana çizgileridir.
‘Einmal ist keinmal’ diyor Tomas kendi kendine. Sadece bir kere olan şey, diyor Alman özdeyişi, hiç olmamış sayılır. Yaşanacak bir tek hayatımız varsa eğer, onu hiç yaşamamış da olabiliriz, fark etmez.”
***
Tabella’da ara sıra okuduğum kitaplar hakkında kendi yorumumu yapma fırsatını buluyorum. Fakat bunun yanında, artık okuduğum bazı kitaplardan beni etkileyen kesitleri sizlerle paylaşarak, önce sizin kişisel yorumunuza da sunmayı arzuluyorum. Edebiyatta, tek bir cümlenin, hatta kelimenin bile, kişiler tarafından farklı anlamlandırıp farklı yorumlanabilmesi beni her zaman çok etkilemiştir. Dilerim ki bundan böyle paylaşacağım kesitler -ve alıntıları yaptığım kitaplar- sizin de ilginizi çeker, onları siz de okursunuz, ve siz de kendi yorumlarınızı oluşturursunuz. Yorumlarınızı ve fikirlerinizi benimle gerek aşağıdaki yorumlar bölümünde, gerek e-posta üzerinden tartışmak isterseniz bu beni çok mutlu edecektir. Edebiyatı okumaktan daha çok sevdiğim bir şey varsa, o da edebiyatı tartışmaktır!
Bu hafta, elimdeki kitap Milan Kundera’dan, 1986 Prag Baharı ve sonrasında Çekoslavakya’nın Rus işgali dönemininde geçen Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği. Bu kitabı lisede okumuştum. Yakın geçmişteki Prag gezim içinde onu tekrar okuma arzusu uyandırdı, ilk bölümden de bunun iyi bir karar olduğunu anladım. Politika, tarih ve aşk kokan bu roman, aynı zamanda varoluş üzerine farklı bir felsefi perspektif sunarak, insanoğlunun varoluşunun “hafifliğinin” hayatı neredeyse yaşanmaya değmeyecek kadar dayanılmaz kılmasını dört baş karakterin iç içe geçen hikâyeleriyle anlatıyor.
Kundera’nın fikirlerinin derinliği, pasif ve hızlı okuyucuların aksine, zaman zaman duraksayıp düşünen, sabırlı okuyucuları davet etse de, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nin okuyucular tüm çabalarına değeceğini kesinlikle söyleyebilirim.