Hepimiz sebepsiz yere hayvanları öldürmenin veya onlara acı çektirmenin yanlış olduğu konusunda hemfikirizdir. Dahası, hepimiz yardıma muhtaç bir hayvan görürsek onu iyileştirmek için elimizden geleni yaparız, bir hayvana kötü davranıldığını ve yaşama hakkından mahrum bırakıldığını gördüğümüzde üzülür ve tepki veririz. Peki, size şu anda, dünya çapında binlerce hayvanın damak zevkimiz için öldürüldüğünü, binlercesinin sütü, yumurtası, yünü için ahlaka uymayacak koşullarda sömürüldüğünü, binlercesinin ise deney laboratuvarlarında kozmetik ürünleri için acı çektiğini ve bir o kadarının da sirklerde ve hayvanat bahçelerinde hapsedildiğini ve tüm bunlara ödediğimiz paralarla destek ve sebep olduğumuzu söylesem ne tepki verirdiniz?
Hayvan hakları konusunda çoğu insanın görüşleri, konu kullanımımızda olan hayvanlara geldiğinde keskin şekilde değişir: “Ama bazı hayvanlar sevmek, bazıları da yemek için vardır!”, “Ama Tanrı onları biz yiyelim diye yaratmış!”, “Ama ben damak zevkimden asla vazgeçemem!”
Bu tepkilerin çoğunun düşünülmeden veriliyor olması ise esas şaşırtıcı olandır. Bir kedinin sevmek bir tavuğun ise yemek için olduğunu söyleyen kişiler rollerin değiştiği ve bir kediyi yemek olarak gördükleri bir dünya hayal edemezler. Hayvanların bizim için yaratılmış olduğunu düşünen kişiler McDonald’s’a yapılan bir ziyareti kutsal ve ruhani bir deneyim olarak tanımlamazlar. Tüm bu söylemlerin özüne baktığımızda, aslında hepsi küçüklükten itibaren bize öğretilen ve hayvanları tüketmenin norm olarak görüldüğü bir kültürün öğretisi olduğunu anlarız. Bunu söylemek belki çok klişe, fakat bir örnekle doğru olduğunu anlayabiliriz:
Geçtiğimiz yüzyılda kölelik ve insan ticareti dünya çapında yaygındı. Özellikle siyahiler, batılı zenginlerin yanında köle olarak zorla çalıştırılıyordu, karşı koymaya çalışanlar cezalandırılıyordu. Günümüzde tarihin bu yüzü hepimize şüphesiz korkunç ve tamamen ahlak dışı geliyor. Fakat o dönemde birine bunun ahlak dışı olduğunu anlatmaya çalışsanız, size ‘’Fakat Tanrı zencileri bize hizmet etmek için yarattı.’’ ya da ‘’Fakat kölelere sahip olmak benim işimi çok kolaylaştırıyor, onları asla özgürleştiremem.’’ gibi şeyler söylerdi. Görüldüğü üzere bu argümanların hiçbir geçerliliği ve dayanak noktası yok. Peki, bir ırkın sömürülmesi için üretilen mazeretlerin aslı astarı olmadığını gördüğümüzde, aynı şeyi hayvanları sömürmek için üretilen mazeretler için de söyleyemez miyiz?
Hayvanları yemek veya kullanmak için sömürmenin doğru olmadığını ve bunun meşrulaştırılamayacağını anladığımızda, veganizmi ve veganizmin gerekliliğini anlamış oluruz. Hayvanları sömürmeden yaşamayı kabul ettiğimizde, yaşam şeklimizde yapacağımız değişimlerin hiçbiri zor ya da sıra dışı gelmeyecektir. Unutmayın, biz vegan olmayı hayvanlara lütfetmiyoruz, bunu onlara borçluyuz. Çünkü her hayvan, bilinci ve duyguları olan bir birey olarak dünyaya gelir ve hiçbirinin insanlara karşı bir borcu veya sorumluluğu yoktur.
Eğer siz de hayvanları umursuyor ve hayvan sömürüsüne destek olmamak istemiyorsanız, zor olduğu, çevrenizden tepki çekeceğini veya saçma olduğu gibi düşünceleri aşıp vejan olabilirsiniz. Vicdanınız -ve kendi seslerini yükseltemeyen, bize umursamamamız gerektiği öğretilen sayısız hayvan- size teşekkür edecektir.
Fotoğraf için tıklayınız.