Yaşamak İçin Yaşamak

“Olmayacak, yapamıyorum.” derdim eskiden. Yaptığım her iş için, bulunduğum her projede ve kurumda yeterli olmadığımı, olsam da insanların hayatına dokunamayacağımı düşünürdüm.

 

Çevreyi korur(d)um ben hep, bunu da hep savunur(d)um. Savunduğum her gün en az bir kötü haberle uyanırdım, vazgeçerdim.

 

Kadınları savunur(d)um ben, kadınların haklarını, özgürlüklerini. Savunduğum her gün bir cinayetle uyanırdım, vazgeçerdim.

 

Kıbrıs için çalışır(d)ım ben, memleketim için. Okuduktan sonra Kıbrıs’a dönmeyi savunur(d)um ben, adanın böyle geliştirilebileceğine inanır(d)ım. Bizi desteklemeyen politikacılara, “Yapamayacaksınız.” diyen büyüklerime denk gelirdim. Ben de buna inanırdım. Sonra aklıma Nâzım Hikmet’in efsanevi şiiri geldi:

 

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

 

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yani ağır bastığından.

 

Nazım Hikmet

 

 

Bu dizeleri okurken kavrayabildim yaşamanın, okumanın, üretmenin önemini. Yapacağım yaptıklarımı; ama bir sonuç beklemeden, faydası bana değilse de yapacağım. Doğru olduğu için, yapmam gerektiği için yapacağım. Çok çalışacağım, çok üreteceğim, emeğim bana geri dönmese de çalışacağım. Önemli olduğu için çalışacağım, başka hayatlara dokunacağı için çalışacağım. Çünkü ne kadar garip duyulsa da kendim için değil, başkaları için yaşıyorum ben.

 

Nâzım Hikmet’e geri dönelim mesela.  “…beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için” diyor şiirinde. Çünkü yaşamın özü tam da bu. Bencil zevkler değil yaşamak, emeğinin sonucunu görebilmek hiç değil. Yaşamak, emek harcadığın süreçte hayatına dokunduğun insanlar. Yazdığın bir yazı, diktiğin bir fidan, aklından geçen düşüncedir yaşamak. Üretmektir aslolan.

 

Size muhtemelen saçma geliyordur. Başkaları için yaşamak, yaşamak değildir diye düşünüyorsunuzdur. Belki de yaşamak, sizin için değilse anlamlı gelmiyordur sizlere. Veya ot gibi yaşamanın daha “yaşamak” olduğunu savunuyorsunuzdur.

 

Ben bu yazıyı yazarken Kıbrıs Türk Gençlik Kongresi’nin sonuçları okunuyor. Elli kişilik bile olmayan bir ekip, 200 genç için çıktıkları yolun sonuna geliyor. O ekip aylardır yorulmadan çalışıyor ama günün sonunda en büyük faydayı kongreye katılan 200 genç alıyor, her biri bir şey öğreniyor ve öğrendiklerini Kıbrıs’ta gerçekleştirmeyi planlıyor.

 

Bir örnek de Kıbrıs Kadın Sağlığı Araştırma İnisiyatifi ekibi. Gece-gündüz bilmeden, tahmin edemeyeceğiniz kadar yorularak çalışıyorlar. En büyük yararı ise Kıbrıs görüyor, daha da görecek. Peki sizce bu yaşamak değil de nedir?

 

Şimdi ben çalışmaya, okumaya ve üretmeye devam edeceğim. Önemli olduğunu, doğru olduğunu bildiğim için devam edeceğim.

 

“Fikirlerdir umudu yaşatan, şafağın fikri olmasa çekilmez olur gece.” demişti Mehmet.[1] Üretmeden çekilmez yaşamak ve bunun getirdiği umuttur beni vazgeçmekten alıkoyan. Başkalarının hayatına dokunmaktır şafak ve bu fikirdir bana yaşamayı ciddiye aldıran.

 


[1] Göksu, M. (2019). “Ülkesine Yüreğini Postalayanlar İçin.” Tabella.

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir