İnsanlıktan, İnsanlardan, Dünyadan ve Benden Anladığım

Zaman zaman fazla duygusal ve hassas gelir şu tanımaya çalıştığım ruhum bu bencil ve çıkarcı dünyaya.

 

Zaman zaman, hatta çoğu zaman sorgularım: Bencil ve çıkarcı olan mı dünya? Yoksa ben sadece aklımdaki düşüncelerin karanlık köşelerinde kayıp mı oluyorum?

 

Sanırım hayatım aslında bu iki soruyu kendime sormakla geçecek.

 

Hayatı anlamak, dünyayı anlamaktan, insanı anlamaktan ibaret.

 

İkiye düşüp bir sonuca vardığım anda bu uçsuz bucaksız konularda, Montaigne’nin biz sözü çınlar kulaklarımda.

 

“Bir düşüncesinde kaç kez yanıldığını unutmamış insan ne kadar ahmak olmalı ki kendi düşüncesinden kuşkulanmasın.”

 

Ah şu filozoflar ah!

 

Keşfettiğim kanıtlanmamış gerçeklerimi ve daha keşfedemediklerimi bir kitapta sunuveriyorlar önüme. Bazen onları anlamak için cahil kalıyorum, bazen de kendi kanıtlanmamış gerçeklerime alışıp benimsemek için fazla acemi.

 

Büyümek ne acı verici. Büyümek mi acı verici yoksa gerçekleri görebilmek mi?

 

Bazen aptal olasım geliyor. Cahil zekiler, bilgili aptallardan daha az acı çeker.

 

Az önce söylediğim şarkıda vurgu yapmak istediğim notalarımı değiştirecek olursanız, duyduğunuz müziğin tadı ekşiyecektir. Affınıza sığınarak belirtmek isterim ki, insanların söyledikleri şarkılarda duyduğunuz melodi genelde insanların söylediklerinden bağımsız sizinle alakalıdır.

 

Biz insanlar çıkarlarımız doğrultusunda ilerleyip sınırları zorlamayı çok severiz. Bir de şu kurduğum cümleyi üstümüze almayacak kadar iyi niyetli olduğumuzu düşünürüz. Üstünüze alınmakta çekinmeyin. Hepimiz biliyoruz, yardım ettiğimizde bile sonunda mutlu olacağımız için ediyoruz yani tamamen kişisel kazançlardan ibaret. Yine de kötü bir şey söylüyormuşum gibi gelmesin kulağa. Sıkıntı çıkarlarımız doğrultusunda hareket etmekte değil.

 

Genelde üç tip çıkarcı davranış vardır. Ya insanları mutlu ederek çıkarlarınızı sağlarsınız, ya insanları olumsuz yönde etkileyerek, ya da kimseye bir etkiniz olmadan.

 

Benim öfkem, nefretim bencilce, insanların olumsuz etkileneceğini bile bile çıkarcı davrananlara.

 

Lakin övünmek gibi olmasın çünkü bu pek de sevmediğim bir huyumdur, ben hayatımın her anında yapacağım hareketin insanlar üzerinde potansiyel etkilerini hesaplarım ve buna rağmen hesaplayamadığım durumlarda kendimi kötü hissederim. Hoş gözüken bir özellik değil mi? Değil. Yaşayan için hayatı sadece ızdıraplı yapar. Ben daha fazla gereksiz sıfatını kullanmayı tercih ederim.

 

Gereğinden fazla empati sahibini öldürür. Sanırım bunun gibi bir cümleyi farklı kelimelerle duymuştum. Büyük ihtimalle siz de duydunuz ve büyük ihtimalle tüm yazı boyunca kurduğum tüm cümleler ve kullandığım her ayrıntıyı daha önce birçok yazar tarafından kullanıldığını ve kurulduğunu okudunuz. Biz yazarlar böyleyiz, ne yapalım? İki üç kelime var zaten bazı şeyleri anlatabileceğimiz veya anlatsak anlayabileceğiniz o yüzden onları değiştirip değiştirip kullanıyoruz. Oyun gibi biraz ama eğlenceli sayılır. Oyun dediğime de bakmayın aslında her istediğimde oynayamam bu oyunu. İçimden gelmesi lazım, keyfimin olması, hatta daha da güzel yazacaksam keyfimin olmaması lazım. Keyfim olmadan yazdığım yazıları da zaten pek göremezsiniz ya. İki üç günlük dünyada, iki üç kelimeyle hüzünlenelim mi? Daha iyi öğreniriz, gelişiriz, seviniriz.

 

Yine de sorunlar yok sanmayın, “Şu Fatoş da ne hoş hayat yaşıyor.” demeyin. Sorunlar bana kadar ama sizde sosyal medyanın yarattığı sahte mutluluk resmini canlandırmak istemem. Sonra sizinki neden öyle değil diye sorgulayıp durusunuz, mutluluk arayışına falan girersiniz, hiç hoş olmaz. Bugüne kadar açık bir şekilde bildiğim bir şey varsa mutluluk aranmaz. Mutluluğu aramak demek mutsuzluğu kabullenmek, benimsemek demek, elinde olanla yetinmemek demek. Mutluluğu aramayın, aksine mutsuzluk, sorunlu hayatlar arayın da elinizde mutlu olmaya ne çok sebep var onu iyi bilesiniz. “Tekerlekli sandalyeye muhtaç olan yürüyene bakıp ‘keşke ben o olsam’ demiş, yürüyen ise bisikletliye bakıp ’keşke o ben olsam’ demiş, bisikletli de arabadaki adama bakıp ’keşke o ben olsam‘ demiş“ falan filan. Değiştirin şu hikâyeyi. Arabadaki adam bisikletliye bakıp “şanslıyım” desin, bisikletli yürüyene bakıp “şanslıyım” desin. Yoksa sizden kat ve kat üstün insanlarla kendinizi karşılaştırırsanız işiniz zor çünkü onun bir kere sonu gelmez.

 

Durun, nefes alın, şükredin.

Tanrı, evren, X, Y neye inanırsanız inanın önemi yok.

Yine de en iyisi kendinize şükredin.

 

“Ben, bana teşekkür ederim. Şu anki konumuma gelmek için harcadığım çaba için, hedeflerime ulaşamazsam bile yolumda elimden geleni yaptığım için kendime çok teşekkür ederim.”

 


 

Kapak fotoğrafı için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir