Kökleri çok öncelere dayanır belki ama Tabella’nın ilk kıvılcımları bir sonbahar gününe denk gelir. 2017 yılının eylül ayı muhtemelen soğuk bir Aberdeen günüdür. O yaz taşındığım yeni öğrenci evi ve yeni odama alışmaya çalışırken odamda mor ve ötesi’nin “Uyan” şarkısını dinliyordum. Hani böyle filmlerde olur ya kafanın üzerinde bir ampul yanarmışçasına bir fikir gelir. Espri gibi gelebilir ama tam da o şekilde oldu.
“Çok sıkıldım ağlamaktan, durmaktan.
Bu ahlaksız oyunlara devam etmek günah, günah.”
Gerçekten de ağlayıp durmaktan o kadar sıkılmıştım ki. Sayısız Facebook gönderisi, tweet, eylem, ucu hiçbir yere bağlanmayan tartışmalar bana ağlamak gibi geliyordu. İşte o ampul yandığı anda şunu düşündüm: “Benim gibi düşünen ve kendini ifade etmek isteyen o kadar insan var ki…”
Ağlamak, Facebook gönderileri, falanlar ve filanların tatmin etmediği birçok arkadaşım vardı etrafımda. Bir şey yapılması lazımdı. Bir şeyler yapılması lazımdı. Daha o şarkı bitmeden birkaç saniye içerisinde düşünülmüş bir fikirdi, kıvılcımdı bütün bunlar.
Sonra o düşünce bana ağır gelmeye başladı. Tüm sosyal medya hesaplarımı dondurdum ve dikkat dağıtacak diğer her şeyden uzak durmaya çalıştım. Kafamın içerisinde o fikir birkaç tur attı. Birkaç yüz tur attı. Birkaç bin tur attı.
Ve anlatmaya karar verdim. Senalp’a, Mert’e, Doruk’a, Mehmet’e…
Hangi sıraylaydı unuttum ama bu beş kişiydi ilk anlattıklarım. Zaten ilk anlatmamdan heyecanlandılar. Daha sonra da kime söylediysem aynı şekilde oldu.
1 Ocak 2018 ilk hedefti. Tam hareketlenmeye başlamıştık, birçok kişiyle konuşmuştuk ki bir erken seçim kararı geldi. 7 Ocak seçimleri. Şimdi seçimlerin içinde olursa kimse dönüp bakmaz bile, zaten derslerin içerisinde hazırlanamayız dedik. Eylüle attık.
Yaz geldi ve adaya döndük. Mert ve Senalp’ı Spor Festivali toplantılarından sonra tuttuğum Mehmet’in yürüyerek geldiği, Doruk’un stajdan çıkıp takım elbiseyle geldiği toplantılar dizisi geldi. Eylül, ekim oldu. Bu arada sabah akşam, toplantılarda ya da Cadı’da ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı konuştuk. İlk günden sonra çok şey değişti tabii. Planladık, planladık, planladık.
Fikir tamamdı, yazar vardı ama isim yoktu. İsim olur gibi oldu, uygun alan adı yoktu. Neler düşünmedik ki… En sonunda bir gün Cafe No:3’ün üst katındaki toplantıya Senalp gelirken yanında bir de isim getirdi.*
Tabella.
“Yani biz bir şey göstereceğiz ama yön göstermeyeceğiz” dedi. “Ben baktım tabella.org alanı da alınmamış” diye ekledi. İlkut alan adını aldı. Derken yaz bitti.
2018 sonbaharı geldi. Ben Aberdeen’e dönmek için Larnaka’dan havaya yükseldiğimde yoktu site, aktarma yapacağım Dublin’e indiğimde ise vardı. İlkut birtakım kara büyüler yapmaya başlamıştı.
Sonra derslerin birinde “bu tabella ne taraftan bakarsan bak, ileriyi gösterecek” deyip bu üstte gördüğünüz ileriye bakan iki oklu logoyu defterime çizdim. Merve sonra sağ olsun bilgisayar ortamına getirdi.
1 Ekim dediğimiz ilk sayı bu sefer site tamamlanmayınca 15 Ekim oldu. Artık her şey hazır, yazıların yüklenmesi kaldı derken 14 Ekim günü bir deplasman maçına giderken anahtarımı evde unuttuğumu fark ettim. Ev arkadaşım Necat da aynı gün kendi anahtarını unutup spor salonuna gidince -evi kiraladığımız şirket de pazar günü kapalı olduğu için- dışarıda kilitli kalmıştık. İşin kötü tarafı laptopum içeride kalmıştı. İşin iyi tarafıysa en azından kendi yazımı siteye yüklemiştim, kontrol ettiğim yazılar ise yüklenmemişti.
O gece çok komikti. Senalp’ın yurt odasında sığınmacı konumundaydık. Senalp ile tek bilgisayarı bölüşerek konferans aramadaki Doruk, Mehmet ve Mert ile siteyi hazırladık. Site Lefkoşa saati ile 8.00’de, Londra saati ile 6.00’da açılacaktı. Ben yazıları düzenlemeyi 5.56’da bitirdim.
15 Ekim 2018 günü Kıbrıs saati ile 8.00’de Tabella hayattaydı.
Sabah eve girip duş alıp okula gittim. O gece hiç uyumadım. Daha sonra belki de 30 pazar gecesi arka arkaya hiç uyumadım. Tabella’nın ilk aylarında kendime yazdığım bir yazıda o dönemi şöyle anlatmışım:
“Saat tam gece yarısını gösterdiğinde dilbilgisi polisliğini bırakıp kendime bir bitki çayı hazırlıyorum. İşte o çay, Tabella’daki tüm yazıları tek tek okumaya başlarken arkadan açtığım müzik ile beraber benim yol arkadaşım oluyor. Az önce her kelimesini tek tek incelediğim ama aslında okumadığım yazıları gerçekten okumaya her hafta olduğu gibi Göksu’nun yazısıyla başlıyorum. Sonra bir tane daha, bir tane daha, bir tane daha… Her yazı beni farklı yerlere götürüyor. Kimi mest ediyor, kimi üzerine dakikalarca düşündürüyor, kimi eksik hissettiriyor.
Bütün yazıları, üzerine yaptığım araştırmalar ile beraber hazmetmem genelde saat sabah dördü buluyor. Buraya kadar bahsettiğim hemen her şey, Tabella başladığından beri her pazar yaşadıklarım, gelecek pazarlarda da yaşayacağım.”
Evet, belki bir noktada pazar geceleri uyumaya tekrar başladım ama her bir yazıyı okumayı hiç bırakmadım. Aramıza Tabella Lise katıldı. Fuat katıldı. Sosyal medyayı “onaran” Ece ve Fatma katıldı.
Tabella’nın 52 sayısında toplam 63 yazardan toplam 477 yazı yayımlandı. Kendi yazdığım 52 yazıyı çıkarınca toplam 425 yazı.
Evet, bazen yorulup sitem ediyorumdur. Bilakis bu 425 yazıyı okumanın verdiği haz bugüne kadar verdiğim emeklerin çok çok üzerinde.
Memleketin en kıymetli, düşünen, sorgulayan ve çabalayan gençlerinden 63 tanesinin fikirlerini, hayallerini okumak o kadar değerli ki.
Şimdi 2019 sonbaharı… 53 haftadır her pazartesi sabahı saat 8.00’de Tabella yeni sayılarıyla sizlerle. Bağımsız, bağlantısız, icazetsiz, filtresiz fikirler her hafta sizlerle.
Tabella ile gurur duyuyorum.
İyi ki doğdun Tabella.
***
İlk kısmın bütünlüğünü bozmadan değinmek istediğim birkaç sözüm daha var.
Evet, küçük dağları biz yaratmadık.
Dönüp bakınca da çok bir şey değiştirmiş olmayabiliriz. Bir devrim de yapmadık. Yaptık ama bir şeyler en nihayetinde.
Biz bu toplumun gençlerinin ilk icazetsiz yayın organını yarattık. Yazarlarına baskı oluşturmadan, ideolojik süzgeç olmadan, sansürlemeden, bir görüşe zorlamadan, zorlama cümleler kurdurmadan, özgür bir fikir platformu yarattık.
Arkamızda da küçük de olsa bir hava, bir esinti yaratmaya başladık.
Biz hiç kullanmadık belki ama birileri bize “Tabellacılar” demeye başladı. Kimi çok sevdi. Kimi sahiplendi. Kimi açık aramak için elinden geleni yaptı. Kimi saldırdı. Kimi taşladı.
Kimi ise yatağının başucuna koydu.
Hem de öyle 3-5 kişi değil, hiç bilmediğimiz hiç tanımadığımız kişiler bu Tabella’yı başucuna koydu.
Dünyanın dört bir yanından okuyucusu ile; Toronto’dan Adana’ya, Aberdeen’den Ankara’ya, Iowa’dan Mesarya’ya bir toplumun geleceği olan yazarlarıyla, Tabella bir yaşında.
Biz “Tabellacılar” durmayacağız. Dünyanın en iyi okullarında, kongrelerde, sahalarda, kürsülerde, sahnelerde, kısaca olduğumuz her yerde başarıdan başarıya koşacağız. Gelişeceğiz, büyüyeceğiz.
Ve bir toplum Çakmak Hasan ve Kibrit Hüseyinlerle değil, umudunu kaybedip tünelin ucunda ışığı göremeyenlerle değil, o tünelin ucundaki ışığın ta kendisi olanlarla aydınlanacak.
Bir sene önce sıfır noktasında olduğumuzu söylemiştim. Bugün çok ilerisindeyiz.
Geleceğe doğru tam gaz ilerliyoruz.
Bu oklar hiç geriyi göstermeyecek.
İleriye, daima ileriye!
*Tabella isminin ilk çıkış hikâyesi diğer editörler tarafından farklı şekillerde hatırlanıyor olsa da şahsım yukarıdaki versiyonun doğruluğundan emindir.