Alışılmış Zihniyetin Sonucunda Yok Olmak

KKTC devleti, içinde bulunduğumuz dönemde halka hizmet veremez bir duruma geldi.

 

Eğitim alanında ciddi sıkıntılar var. Okullar açıldı ve okullarda altyapı sıkıntıları devam ediyor. Eğitim kadrolarında boşluklar mevcut. Büyük ihtimalle gelecek aylarda eğitimciler sokağa ineceklerdir.

 

Sağlığa bakacak olursak orada da ciddi eksiklikler var ve bu eksiklikler ve sıkıntılar giderilmiyor. Devlet hastaneleri çökmüş durumda ve hizmet vermekte zorlanıyor ve bu durumdan:

Doktorlar şikâyetçi.

 

Hastane çalışanları şikâyetçi.

 

Hastalar şikâyetçi.

 

Ve bu durumda değişen bir şey yok!

 

Devlet hastanelerine tedavi olmaya giden hastalar sistem sıkıntısından ve teknolojik geri kalmışlıktan dolayı saatlerce doktor kapılarında bekliyor, âdeta işkence çekiyor. Son zamanlarda artan ve bilinmeyen nüfusumuzu artık bu hastaneler kaldıramıyor!

 

Ülkemizin bir diğer acı sorunu trafikte de durum çok kötü. Her hafta onlarca trafik kazası meydana geliyor.

 

Peki bu ülkemiz koşullarında şaşılacak bir durum mu?

 

KKTC’de ehliyet alamayan kişi neredeyse yoktur. Devletin ehliyet sınavları hakkında güncel kurallara göre hazırlanmış ortak bir kitapçığı mevcut değil. Trafikte etkin denetim mekanizması çalışmıyor, yarım kalan çökmüş yollar tamamlanmıyor.

 

Gerçi polis eksikliği olan bir ülkede trafik kontrolleri nasıl yapılsın ki? Polis ihtiyacı basın kuruluşlarının gündeme getirmesine rağmen giderilmiyor, “para sıkıntısı” var deniliyor.

 

Peki bu noktada ekonomiye değinecek olursak: Ekonomimizin gerilediğinden -ve daha doğrusu çöktüğünden- yakınıyoruz ancak sınır kapılarındaki geçişi kolaylaştıracak adımlar atmamakta ısrar ediyoruz… Bu konuda ekonomik birliklerimizin yeterince ses çıkarmaması üzücü bir durum…

 

Peki neden böyle oldu?

 

Bu durumun başlıca nedeni ganimet kültürü ve olanı tüketip, bitirme anlayışına sahip oluşumuz. Bizi yönettiğini iddia edenler bugüne kadar sadece maaş dağıtma ile uğraştılar. Yatırımlara, reel sektörü geliştirmeye ve temel ihtiyaçların giderilmesine ne zaman, ne bütçe ayırdılar. “Nasıl olsa Türkiye gönderir.” söylemi ile birlikte T.C. ile KKTC arasındaki sosyo-kültürel bağları zayıflattık ve ilişkileri para endeksli sürdürdük.

 

KKTC’de kimler vergi veriyor? Ve kimler ne kadar vergi veriyor?

 

Bu konuda bir tezatlık var.

 

“Türkiye göndersin.” diyoruz ancak kendi öz kaynaklarımızdan kendi temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek mali gücü oluşturmuyoruz!

 

Neden?

 

Seçim dönemlerinde siyasi partilerin arka penceresinden birkaç kuruş yarım yapanlar devlete ödemesi gereken vergiyi ödemiyor, tabii siyasiler de bu duruma ses çıkaramıyor! “Bu devlete para mı verceğim?” veya “Vereyim de dağıtsınlar mı?” gibi mazeretler ileri sürerek vergi vermezseniz bu küçük devlet bozuk yolları, altyapı sıkıntılarını, eğitimde ve sağlıktaki eksiklikleri nasıl giderecek? Bu konu üzerinde ön yargısız ve tarafsız olarak biraz düşünmemiz gerekmiyor mu? “Hep bana” anlayışı bitmeli!

 

Kendimize, çocuklara lüks arabalar alıyoruz. En güzel villalarda oturmak istiyoruz. En güzel ve popüler tatil yerlerine gitmek istiyoruz ve gidiyoruz. Bunlar iyi güzel de ülkenin geleceği olan biz gençlerin ve çocukların bu ülkede bir yaşamı olabilecek mi?

 

Son 45 yılda Rumlar ganimeti nasıl tükettiğimizi görüyor ve izliyorlar. Bunun üzerine bize müdürlük, müsteşarlık vereceklerini mi düşünüyoruz? KKTC’de müdürlük beğenmeyip müsteşarlık için kavgaya tutuşanlar Rumların altında el-ayak işlerini yapmayı içine sindirebilecek mi? Yanlış anlaşılmasın, tüm meslekler eşit ve aynı değerdedir, ancak daha da yükseğini hayal etmek inandırıcı değildir.

 

Devlete sahip çıkmazsak, devlet yapısını düzeltip yenilemezsek, devlete karşı sorumluluklarımızı ve görevlerimizi yerine getirmezsek son model arabaları hangi yolda süreceğiz? Kitapsız okula giden öğrenciler, altyapı ve eğitimci eksikliği olan okullarda çocuklar nasıl iyi bir eğitim alacak? Devlet hastanelerinde nasıl iyi bir hizmet alacağız? Kendi öz kaynaklarımızı yaratmadığımız ve başka yerlerden para dilendiğimiz sürece bugünkü durumda bir değişiklik olmaz, olamaz. Bu gittiğimiz yolun sonu Kıbrıs Türk toplumu olarak hem sosyo-kültürel, hem ekonomik bir yok oluştur…

 


 

Görsel için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir