Kıbrıs’ın kuzeyinde toplum olarak şüphesiz zor günlerden geçiyoruz. Ülkenin mevcut hâlinin sorunları bir yana son yaşanan olaylar silsilesinden sonra toplumsal hâletiruhiyemiz öylesi öfkeli bir hâle büründü ki biriktirdiği hırsı ve hışmı kusuverdi. Peki hangi toplumsal amaç doğrultusunda birikiyor bu öfke? Bir hedefi var mı? İşte bütün mesele de burada… Amaçtan, düşünceden veya praksisten* yoksun olan bu öfke bir abalı bulmuş kendisine “düşene de vurmayınca kime vuracaksın bu dünyada” dercesine vuruyor.[1]
Tüm bu olaylar silsilesi bende bir üzüntü yaratsa da şaşkınlık yaratmadı. Çok önceleri okuduklarım ve dinlediklerimle bir yüzleşme yaşadım o kadar. Niyazi Kızılyürek’in “Hınç Toplumu” tanımı bunlardan sadece bir tanesiydi.
Bende esas hayal kırıklığını krizi fırsata çevirmesini beklediğim cenah, hatta cenahtan da ziyade o cenahın kurumları yarattı. Bir yanı “sin da gulle geçsin” dercesine bir sessizliğe büründü, bir diğer yanı ise verdiği tepkiyle sadece bu cenaha ait olmadığının ispatını yaptı. Kimlik siyasetini hortlatarak kendine hemen bir hasım, bir öteki yaratanlardan; uğruna linç girişiminde bulunacak kadar kurumun ismini ve sembolünü, fikirlerin ve ideolojinin önüne koyanlar sosyal medyadan sokağa her yerde kol geziyorlar. Kıbrıs’ın kuzeyinde sol cenah kurumsal davranıştan ve örgütlü bir sesten yoksun, kurumların dışında veya içinde kendini sürekli yenileyen, okuyan, üreten bireylerin emeğine ve bu öfkeli ortamda sabrına kalmış vaziyette. Özellikle kurum içinde tek bir bireyin veya ekibin ürettiğinin etrafında eleştirel akıldan çok seslilikten uzakta, ve siyasal adaletin** gereklerini yerine getirmeden bir arada kalma çabası bende Tanıl Bora’nın arkadaşının ağzından dillendirdiği tereddüdünü doğuruyor. Şöyle yazmıştı Bora: “Salt bir araya gelmeye, salt birleşmeye, adeta politikayı ikame eden bir anlam yüklenmesiydi. Programın, stratejinin, hedefin, sözün ve örgütlenme emeğinin, birleşmeye atfedilen anlam ve önemde tüketilmesiydi. (Daha beteri, geriye sırf ‘bir arada kalma’nın kalmasıdır.) Ondandı, ‘koyun gibi yapıyor olmayalım…’ tereddüdü.”[2]
Son hâl bu olunca ister istemez hem dost sohbetlerinde bu konular bir hayli geçti, hem de üzerine kendim düşünmedim değil. Ayrıca “Gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir.” diyerek bir kez daha Cumhuriyetçi Türk Partisine Genel Başkan seçilen Tufan Hoca’nın Edip Cansever’in o güzelim şiirinden esinlenmesi ister istemez beni iki dizeyi daha ekleyerek şiiri hatırlatmaya itiyor:
“Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi”[3]
Hülasa öfkenin kol gezdiği, “abalı” olduğu sanılanın linç edildiği şu ortamda biz gülemiyoruz. Ve evet “gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir”, kökeni, dili, dini, siyasi görüşü fark etmeksizin bu toplumda yaşayan herkesin birlikte gülebilmesidir. Şair “insan yaşadığı yere benzer” dizesinden hareketle “ne kadar da benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi” demişti, biz de toplum olarak yaşadığımız yerin güzelliklerine hem benzemeli, hem de başka diyarlardan kopup bu toplumun parçası olmuş insanların, özellikle de Türkiye’den gelip kimlik siyasetinin kurbanı olan bireylerin güzellikleriyle, fikirleriyle ve kültürleriyle kendimize ait olanları harmanlamak veya varlıklarına saygı duyarak içinde bulunduğumuz çok kültürlü yapıyla yüzleşmek zorundayız. Aksi durumda o Türkiye’nin bile kendini hâlen kurtaramadığı medeniyet kaybı[5] ve linç rejimini[6] yakın zaman kendi ülkemizde de göreceğimizden emin olabilirsiniz.
Notlar:
*Praksis: Marksizmde dünyayı dönüştürmeyi amaçlayan etkinliklerin tümü. (Jean-Paul Sartre, Aydınlar Üzerine, Can Yayınları, 2016, s.19.)
**Siyasal adalet: Wright’a göre, İnsanların karar alım süreçlerine bugünden daha fazla olmak üzere katılması ve kendi kaderini etkileyen kararlara katılması ve denetleyebilmesi durumudur. (Erik Olin Wright, ”Envisioning Real Utopias”, (Verso:2009), s.12.)
Referanslar:
1. Kemal Tahir, Yediçınar Yaylası dizisi: Köyün Kamburu, İthaki Yayınları, İstanbul 2018, s.143.
2. Tanıl Bora, “Koyun Gibi”, Birikim Dergisi/Haftalık yazılar, 24 Ekim 2018
https://www.birikimdergisi.com/haftalik/9164/koyun-gibi#.XaymeqShnDs
3. Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri” adlı şiirinden alıntıdır. Bkz. Edip Cansever, Gelmiş Bulundum, İstanbul,Yapı Kredi Yayınları, s.50.
4: Tanıl Bora, “Linç Ortamı ve Faşizmin Sarkacı”, Birikim, Sayı: 223, Kasım 2007, s. 10
Tufan Erhürman, Kıbrıs’ın Kuzeyinde Linç Kültürü ve Medeniyet Kaybı.
http://www.tufanerhurman.com/kibrisin-kuzeyinde-linc-kulturu-ve-medeniyet-kaybi-2/
5. Tanıl Bora, Medeniyet Kaybı-Milliyetçilik ve Faşizm Üzerine Yazılar, Birikim Kitapları, 6.baskı 2017.
6. Tanıl Bora, Türkiye’nin Linç Rejimi, Birikim Kitapları, 6.Baskı Mart 2018.
Kapak fotoğrafı için tıklayınız.