Sanırım on altı yaşındaydım. Yavaş yavaş kendi kararlarımı vermeye başladığım, çevremi sorgulamaya başladığım ve düzenli gazete okumaya başladığım bir dönemdi. O zamanlardan beridir, sentezin gücüne inanırım. Farklı insanlarla tanışmak, farklı arkadaş gruplarıyla zaman geçirmek, birbirini tamamlayan iki alan üzerine bilgi sahibi olmak her zaman fark yaratır. Eğer bir masada, farklı milletlerden insanlar varsa o masada daha eğlenceli bir sohbet döner. Bir şirkette farklı geçmişlerden gelen insanlar varsa, o şirket daha da başarılı olur. Aynı şey, geleneksel yaklaşımları birleştiren şirketler, yani sosyal girişim yaklaşımını benimseyenler için de geçerlidir.
Şirket, kurum yapıları genelde üç şekilde olur. Devlete ait olan kamu teşebbüsleri, kişilere ait olan özel teşebbüsler ve farklı konulardaki duyarlılıklarından dolayı bir araya gelen bireylerin oluşturduğu sivil toplum örgütleri. Lakin, bir yerde sosyal girişimciler yoksa o resim fazlasıyla eksik kalır.
Sosyal girişimcilik, sentez yapısıyla olaylara daha farklı bakabilen ve sürdürülebilir çözümler üretebilen bir yaklaşımdır. Para bulma sıkıntısı ve ileriki siyasi hedefler için basamak olarak kullanılmak gibi derneklerin bilinen dezavantajları burada yoktur. Kamu teşebbüslerinin yavaşlığı, inovatif çözüm üretme konusundaki yetersizliğini de bulamazsınız. Sıradan özel teşebbüsler gibi sadece kâr elde etmeyi de düşünmezler.
“Sosyal girişim yapısındaki şirketler toplumsal sorunları girişimci yaklaşımlarla çözmeyi hedefleyen yapılardır. Bu anlamda son hedeflerinin kar etmek değil, sosyal fayda sağlamak olmasıyla diğer girişimlerden ayrılırlar. Ticari girişimler de ortaya bir sosyal fayda çıkarabilir ancak nihai hedefleri kar maksimizasyonudur. Sosyal girişimler ise sosyal faydalarını maksimize ederken, karlarını optimize ederler.
Sosyal girişimler sivil toplum kuruluşlarından girişimcilik temelli ticari faaliyetler içinde olmaları ile ayrılırlar. Ticari faaliyetleri yarattıkları sosyal faydanın temel bir aracı da olabilir, sadece finansal sürdürülebilirliklerini sağlamayı da amaçlayabilir…”[1]
Sosyal girişimler, insan hakları, çevresel sorunlar ve daha bir çok farklı alan üzerine yoğunlaşabilirler. Bazıları, kadın istihdamını arttıracak yaklaşımlar içerisine giren, bazıları mülteciler veya özel gereksinimli bireyler gibi dezavantajlı kişileri işe almaya öncelik veren, bazıları ise ürettiği atığı minimum düzeyde tutmaya çalışan, faaliyetleriyle çevre sorunlarına dokunan sosyal girişimlerdir.
Mesela, yaklaşık üç sene önce İstanbul’da kurulan tarlamvar.com, temel olarak çiftçinin tüketiciye direkt olarak ulaşmasını sağlayan bir platformdur. Gençlerin kurduğu Tarlamvar, Türkiye’nin tarımda kendi kendine yeter bir ülke olması için çalışan, köylünün tarlasını işletmesine ve adil kazanç sağlamasına olanak tanıyarak kırsal kalkınmaya katkıda bulunan bir sosyal girişimcilik örneğidir. Bunun yanında, büyük şehirlerde yaşayan insanlara da daha doğal ve taze yiyecekler ulaştırarak, olası sağlık problemlerini azaltmayı amaçlarlar.
“Tarlamvar üreticileriyle adil ticaret yaparak gelirlerinde artış sağlar. Bu sayede üretimi değer gören çiftçi topraklarını terk etmez. Üretmeye devam eder. Üstelik, şehirlileri ağaç sahibi yaparak bu değişime ortak eder. Sağlıklı ve çiftçi dostu gıdalar ile buluşmasını sağlar…”[2]
“Birleşik Krallık’ta ise, örneğin ülkenin yüksek tirajlı yaşam tarzı dergilerinden Big Issue, evsizlere düzenli istihdam ve gelir kaynağı sağlamakla kalmayıp toplumsal hayata entegre olmaları için bir köprü görevi de görmektedir…”[3]
Elbette sosyal girişimciliği, sosyal sorumlulukla karıştırmamak lazım. 2015 yılında, Yenidüzen’e verdiği röportajda bu ayrıma dikkat çeken Mertkan Hamit, durumu şöyle açıklar: “Temel mesele genellikle, sosyal girişimciliğin sosyal sorumluluk ile karıştırılması. Sosyal sorumluluk projeleri büyük firmaların, kazançlarının bir kısmıyla, genellikle tek seferlik yaptıkları etkinliklere verilen isim. Sosyal girişimcilik ise tamamen farklı bir işletme modeli…”[4]
Öte yandan, Kuzey Kıbrıs’ın daha çok sosyal girişimciliğe ihtiyacı olduğunu söylemek mümkün. Bizde maalesef, devlet aklı yavaş ve yetersiz kalıyor. Dernekler ise genellikle gerektiği kadar etkili olamayıp, yetersiz kalıyorlar. Özel teşebbüsler ise zaman zaman toplumsal sorunları görmezden gelen yaklaşımlara girebiliyorlar. Yanlış anlaşılmasın, derneklerin, şirketlerin veya devletin faaliyetlerini asla küçümsemiyorum. Sivil toplum, geleneksel modelli şirketler ve devlet olmazsa olmazdır. Ancak daha yaşanabilir, sürdürülebilir bir ülke ve dünya için, bu üç kadim modelin yanına sosyal girişimciliği de eklememiz gerektiğini düşünüyorum.
“Günümüzün toplumsal sorunları hiç olmadığı kadar karmaşık. Bu sorunlara anlamlı bir etkisi olabilecek çözümlerin balık vermek veya balık tutmayı öğretmekten çok öteye geçmesi gerekiyor. Tüm balıkçılık endüstrisinde bir devrim yaratana dek sektörünü dönüştürmeyi hedefleyen, sorunlara her seferinde yeni çözümler üretebilen, özgün finansman yollarıyla sürdürülebilirliğini sağlayarak uzun soluklu müdahaleler yapabilen çözümlere ihtiyacımız var…”[1]
Kaynaklar:
- Meydanoğlu Z. (2018) Sosyal Girişimcilik Nedir? Sosyal Girişimci Kimdir? https://medium.com/@AshokaTurkiye/sosyal-giri%C5%9Fimcilik-nedir-sosyal-giri%C5%9Fimci-kimdir-3c0448e00271
- http://tarlamvar.com/hakkimizda
- http://sosyalgirisim.org/content/detail.aspx?cid=13
- İnsan Hakları için ‘Sosyal Girişimcilik’ (2015) Yenidüzen. http://www.yeniduzen.com/insan-haklari-icin-sosyal-girisimcilik-58898h.htm
Kapak görseli için tıklayınız.