Irkçılığın Gölgesinde Kimlik Bunalımı

Edexcel IGCSE Türkçe dalında dünya birincisi gelen Bülent Ecevit Anadolu Lisesi öğrencisi Berilsu Meral, sınavları düzenleyen Pearson tarafından geçtiğimiz perşembe günü Laçça’da* düzenlenen ödül törenine çağrılmıştı. Türkiye vatandaşlığı bulunan Berilsu’nun adanın güneyine geçebilmesi için Dışişleri Bakanlığı nezdinde çalışmalar yürütülmüş ancak sınır kapısına kadar gelen Berilsu’nun geçişine izin verilmemişti.

 

Bu olay özelinden yola çıkarak hem Kıbrıs Rum yönetimi ile adanın kuzeyine 74 sonrası gelen insanların arasındaki ilişkiye hem de kendi toplumumuz içerisindeki bazı durumlara değinmek lazım gelir.

 

***

 

Kıbrıs Rum yönetimine göre bu adaya 74 sonrası gelen ve onların soyundan olan herkes bir nevi “Kara Liste” üyesidir. Yasa dışıdırlar. Adadan gitmeleri gerekir.

 

Bizde de benzer durumlar yok değildir. Burada büyüse dahi annesi-babası burada doğmamış olanları, hatta 74’te gelmiş olanların torunlarını bile bir türlü “Kıbrıslı” kabul edememe durumu vardır. Hele bir de aksanları “Kıbrıslı” gibi değilse!

 

Bugün Berilsu’nun durumu dağ gibi bir sorunun görünen yüzüdür. 74’e çekilen o kırmızı çizginin yanlış tarafında olanlar burada doğduklarında “Kıbrıslı” olamıyorlar, büyüdüklerinde “Kıbrıslı” olamıyorlar, çocukları olduklarında “Kıbrıslı” olamıyorlar. Çocukları da “Kıbrıslı” olamıyor. Herhâlde onların çocukları da “Kıbrıslı” olamayacak.

 

Bu ırkçılık adanın bir tarafında değil her iki tarafında var. “Türkiyeli” gelin/damat istemeyen bir “Kıbrıslı” aile tanırız mutlaka. Siyasette “Türkiyeli” seçmen kendilerine oy versin ama kendisi seçilmesin, üst düzey yönetici atanmasın isteriz.

 

Adanın diğer tarafında bu ırkçılık apaçık bir devlet politikası hâline gelmiştir. Buna karşı konuşmak dahi tabudur, “işgali” meşrulaştırmaktır.

 

***

 

Çevremizde ebeveynlerinden biri Türkiye (ya da farklı bir ülke) kökenli olduğu için Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı alamayan ve bu nedenle birçok okulda ücretsiz eğitim hakkını kaybeden birçok arkadaşımız vardır. Hatta Tabella’nın kurucularından ve editörlerinden Senalp Canlıbel gibi büyük ebeveynlerinden sadece bir tanesi 74 sonrası adaya yerleşmiş olduğu için Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı alamayanlar da vardır. Büyük ebeveynlerinin dörtte üçü Kıbrıs doğumlu olduğu hâlde birinin “Kıbrıslı” sayılıp vatandaş yapılmaması muhtemelen Naziler tarafından Yahudilere yapılan muamele ile kıyaslanabilecek bir durumdur.

 

Benzer şekilde bizim toplumumuzda da 74 sonrası gelen ailelerin Kıbrıs’ta doğup büyüyen çocuklarını “Kıbrıslı” olarak tanımlamama hastalığı vardır. Doğduğunuz, büyüdüğünüz topraklarda başka bir yeri yurt olarak bilmemenize karşın sizi oralı görmeyenlerin olması ırkçılığın tanımı hâlindedir. Bugün bunun benzeri örnekler, sırf ten rengi biraz daha koyu diye İngiltere’de doğup büyümüş birinin İngiliz sayılmamasıyla eş değerdir.

 

Kim ne isterse desin, esas olan bir insanın kendisini nasıl tanımladığıdır. Burada doğmuş olmayı geçtim, çocuk yaşlarda adaya gelen ve bu adada büyüyen biri kendisini Kıbrıslı olarak görüyorsa, o kişi Kıbrıslıdır. Kimin neyi nasıl ifade ettiğinin hiçbir önemi yoktur. Belirli hukuki çerçeveler içerisinde de vatandaşlık hakkının sağlanması gereklidir.

 

Berilsu belki kendisini Kıbrıslı olarak tanımlamaz, belki de tanımlar. O kendisini buralı olarak görüyorsa, burasını kendi yurdu olarak görüyorsa benim için Kıbrıslılığını sorgulamak bir ayıptır. Burada doğan, burada doğmasa da burada büyüyen ve burayı yurt olarak gören herkes kendisini Kıbrıslı olarak tanımlayabilir.

 

Burada doğduğu hâlde vatandaşlık bile alamayan, sürekli “Türkiyeli” diye dışlanan, bazı bölgelerde gettolara sıkışmış onlarca insanımız vardır. Aramızda en aydın geçinenlerimizin bile ayrımcı söylemlerde bulunduğunu, kendisini eşit görmediğini biliriz. Neredeyse devlet politikamız olmuş gibi üzerine hiçbir çaba göstermez hükûmetlerimiz. Eğitim sistemimizde izlerine rastlayamayız herhangi bir değişimin. Âdeta Amerika’da 1950’lerden önce desegregation (ırk ayrımının kaldırılması) politikalarının gerçekleştirilmesinin öncesinde yaşar gibiyiz 2010’ların sonunda.

 

Unutulmamalıdır ki buraya 74 sonrası göç edenler statükonun sorumlusu değil, mağdurlarındandır. Adanın bir tarafına göre ikinci sınıf vatandaşken, diğer tarafına göre illegaldir.

 

En kısa zamanda hem kendi toplumumuz içerisinde hem de Kıbrıs Rum yönetimi nezdinde ırkçılığa karşı gereken mücadeleyi vermek kendisini insan olarak gören her kesimin üzerine düşen önemli bir vazifedir.

 


 

*Laçça, İngilizce kaynaklarda Latsia olarak geçer.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir