Buğday’dan Sesler (1): 2019, Siyaset ve Optimizm

Buğday Camii’nin yoldaşlığı, öten kuşların cıvıltısı ve içimi ısıtan kış güneşi ile başladım bu sabah. Uzun zamandır kurguladığım bir hayalin içindeyim. Bunun gerçek olup olmadığını kontrol etmek için zaman zaman kendimi çimdikliyorum. O da yetmezse eğer, sakin bir vakitte müziğin sesini açıp dükkânın önüne çıkıyor ve gelen gideni seyrediyorum. Şu satırları yazarken dahi şaka gibi gelse bile, nitelikli kahve ve el yapımı tatlı ile geleneksel Kıbrıs fırın işlerini sunduğumuz yeni nesil mekanımız Buğday Café’yi açalı tam 14 gün olmuş.

 

Komşu esnaf ilişkileri, tedarikçi ilişkileri, misafirlerle olan ilişkiler derken; hayatın gerçeklerine ve dinamiklerine dair genel resmi çekebilme imkânı, herhalde bu işe dair sevdiğim en önemli şey olsa gerek.

 

Bu satırları yazarken, gözüm bilgisayarın sağ alt köşesine takılınca, yeniden sene sonuna geldiğimizi anımsadım. Ardından, geçen sene bu zamanlar 2018’i değerlendiren yazımı bulup, o zaman neleri kaleme aldığıma bakmak istedim. O yazının bir kısmında şöyle bir paragraf var:

“Bireyselden dünyaya doğru gidelim. İlkbaharda lisansı bitirdim, ardına Mısırix’li ve hareketli bir yaz mevsiminden sonra -hiç hesapta yokken- kendimi yüksek lisans yapmak için Roma’da buldum. Gerçekten bir sene sonra neler olacağını çok da kestiremiyor insan. Kestirdiğini sansa bile, işler her zaman plana göre gitmeyebiliyor…”

 

2019’un sonuna geldiğimiz şu günler, geçen senenin muhasebesinin yapılma vaktinin habercisi gibidir. Gelin o hâlde, biraz geriye doğru bakalım. Acaba 2019 nasıl bir yıl oldu?

 

Kıbrıs Türk siyasetine dair çok fazla bir şeyin değiştiğini söylemek mümkün değil. Konuşulan konular azacık şekil değiştirip aynen devam ediyor. Aynı cümleler, bıkmadan usanmadan tekrarlanıyor. Benzer döngülerin dışına çıkmak giderek daha da zor gibi gözüküyor. Kıbrıs sorununda federasyon isteyenler nasılını tanımlayamıyorlar, iki ayrı devlet isteyenler de tanımlayamıyorlar. Çünkü her iki modelde de Kıbrıslı Rumların iradesi gerekmektedir. Ancak, hiç kimse karşı tarafı daha iyi tanımaya çalışmıyor, onlarla olan ilişkileri geliştirmek için çaba göstermiyor. Dolayısıyla, hiçbir sonuca varmayan Kıbrıs sorunu tartışmaları bir senemizi daha çarçur ediyor. Bazen düşünüyorum da, bu meseleye harcadığımız enerjiyi başka bir şeye harcamış olsak herhâlde bambaşka bir ülkede yaşıyor olurduk. Maalesef bu bitmek bilmeyen Kıbrıs sorunu, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla yeni senede de gündemi fazlaca işgal etmeye devam edecek.

 

Türkiye’de ise uzun zamandır konuşulan yeni partiler gün yüzüne çıkmaya başladı. Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde Gelecek Partisini ilan etti. Ali Babacan ise Fatih Altaylı’nın sunduğu bir televizyon programına katılarak yeni siyasi parti çalışmaları ile ilgili detaylı bilgiler verdi. Öte yandan, Boris Johnson’ın elde ettiği ciddi seçim zaferi, Brexit konusunda yaşanan çıkmazı aştı gibi gözüküyor. Eğer bir sürpriz olmazsa 2020 senesinde, Britanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkışına tanıklık edeceğiz.

 

Avrupa’da durum böyleyken ABD’de de işler karışık. “ABD Kongresi’nin alt kanadı olan Temsilciler Meclisi, Trump’ı, kişisel kazanımları için Ukrayna’ya baskı yapmak ve Kongre’nin yürüttüğü soruşturmaları engellemeye çalışmakla suçladı. Trump şimdi Senato’da yargılanacak, suçlu bulunması halinde Kasım ayındaki başkanlık seçiminden aylar önce görevden alınabilecek…”[1]

 

Tüm bu siyasi olayları sıralarken, bir an gözüm karşı duvarda keyif yapan iki kediye takılıyor. Bu durumu takip eden dakikalarda, kedilerin hâllerini seyrediyorum. Daha sonra diyorum ki kendime, hayat siyasetle bu kadar haşır neşir olmak için çok kısa. Elbette ilgilenmek gerekir, söz söylemek gerekir. Ama, gereken yerde çizgiyi çekip basit ve sade güzelliklere, zevklere de zaman ayırmak gerekir.

 

Bu yazıyı, Tuhaf dergisinde karşıma çıkan ve altında Zülfü Livaneli’nin imzası bulunan bir sözle bitirmek istiyorum. Her şeyin kötüye gittiğini düşünen ve çok olumsuz düşünenlere gelsin diye de noktayı koyayım. Söz Livaneli Usta’nın.

 

“İnsanlık kötüye gitmez. Her canlı organizma gibi, kendini yaşatacak ortama doğru gider…” – Zülfü Livaneli.

 


 

Referanslar:

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir