Zaman ile Barışık Olmak

Son zamanlarda “zaman” hakkında düşünmeden kendimi alamıyorum. Mevsimlerin geçişini öncesinden daha derinden hissediyor ve bir sonsuzluk içinde ilerliyormuş gibiyim. Realizm dünyasında, Tolstoy eserlerinden birinde zaman hakkında şunları söyledi: Unutmayınız ki hayatta sadece bir önemli zaman vardır ve o da şimdiki zaman. Gücümüzün var olduğu tek zaman şimdiki zamandır. Bilim kurgu dünyasından ise Ursula K. Le Guin’in “Zamana Söylenen İlahi” şiirinde zamanı her bir galaksiye dağıtılmış yıldız tozuna benzetmesi; eve gidip gelebilmek için kullanılabilen bir portal ve tüm sonların başladığı yer olarak anlatması. Daha sonra Seneca’nın düşüncesi ile zamanın gücü farklı bir anlam taşıyor. Seneca demişti ki, hiçbir şeye sahip değiliz ama bir tek zamana sahibiz. Sahip olma demişken içimizde farklı bir his uyanır ve “Zaman herkesin sahip olduğu bir mülk mü?” sorusu belirir.

 

Zaman ayırmamız, zaman alıp ya da vermemiz gereken durumlar… Bunları başarabilmek için “mülk” olarak düşünülen zaman elimizde tutulabilen ya da varlığı göz ile görülebilen bir “mülk” değil. Bu özellikleri dışında zamanı diğer mülklerden farklı kılan düşünceler vardır. Borges zamanı bir şelaleye benzetip onu alıp götürdüğünü ama o şelalenin o olduğunu; zamanın bir kaplan gibi onu mahvettiğini ama o kaplanın o olduğunu ve zamanın onu yiyen bir ateş olduğunu ama o ateşin kendisi olduğu düşünceleriyle ifade etmişti. Borges bize zamanın âdeta her yerde olduğunu ve aslında kendi yansımamız olabileceğini düşündürdü.

 

Peki bizi tüketen ve bizim benliğimizin ta kendisi olan bu kavram ile nasıl barışık oluruz?

 

Halil Cibran’ın bize armağan ettiği büyük eseri, Ermiş, arkadaşlık kurmanın betonları üst üste birleştirmeye benzediğini, sevginin belirsizliğini ve belki de dünya üzerindeki en iyi ebeveynlik öğüdünü veriyor. Bunun yanında hikâyede bir gök bilimcinin Cibran’ın kahramanına zamandan bahsetmeye başladığında kahramanın verdiği cevap zaman ile barışıklığın kaçınılmaz olduğu mesajını veriyor. Kahramanın verdiği cevap şunlardı: Zamanı ölçüsüz kabul edip onun ölçülemez olduğu savunulur; ruhumuza ve hareketlerimizi saatlere göre ve mevsimlere göre uygularız; onu bir akarsuya benzetip akışını izleriz; içimizdeki sonsuzluk hayatın sonsuzluğunu bilir; dünün bugünün bir anısı ve yarının bugünün hayali olduğunu da bilir.

 

Zaman ile barışık olup olmamak ne kadar da kişisel bir seçim olsa da bizim onun üstünde değil onun bizim üstümüzde daha çok gücü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Daniel Czepko kendisi için zamanın onunla doğduğu ve onunla öleceğini söylemişti. Zamanı kişisel bir yolculuk ya da zihinsel bir süreç olarak kabul etmek de yanlış olabilir.

 

Zaman birden fazla bilimci ve edebiyatçı tarafından kovalanan bir kavram. Birçok düşünceyi ve bizi de içinde barındıran zaman belki de hepimizi yanıltıyor olabilir. Fakat algıladığımız ve hissettiklerimiz ile yola çıkarsak zaman bizim bir parçamız hâline gelmiş durumda. Eğer zamanı kendi konseptimiz içinde kabullenirsek aynadaki yansımamıza daha çok yakınlaşmış olabiliriz.

 


Referanslar

Borges, J.L. (1947). “A New Refutation of Time”, SJL, pp. 317-332.

Gibran, K. (2002). The Prophet. Penguin.

Le Guinn, U.K. (2016). Late in The Day. PM Press.

Tolstoy, L. (2009). What Men Live by and Other Tales. Wildside Press.

Von Reigersfeld, D.C. (1655). Sexcenta Monidisticha Sapientum III, II.

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir