Yaklaşık 1 ay önce başka ülkelerin durumlarını aktarmak için yazdığım COVID-19 yazısını bugün adamızdaki durumu değerlendirmek adına yazıyorum. İçimde biraz burukluk olsa da hep bu tip bir şeyin kaçınılmaz olduğu bilincindeydim, çünkü virüsün karakteristikleri ortadaydı. Virüs herhangi bir semptom göstermeden insandan insana bulaşma özelliğine sahipti. Bu sebeple virüsün bu kadar yayılmasına neden olan bireyler potansiyellerinin farkında olmadan ülkeler arası seyahat ettiler.
Son yazımı yazarken Sağlık Bakanlığımızın bu konuda herhangi bir hazırlığı olup olmadığı konusunu sorgulamıştım. Sanıyorum tek hazırlık virüs adaya geldiği anda alınacak tedbirler üzerineydi ki virüs adaya geldikten sonra bile sadece karantina için bir hastane kurulmadı. Tam da bu noktada başlıyor aslında endişem. Her ne kadar çok tedbir alıyor olsak da, virüsün yayılması sonucunda bizim o kadar hastaya bakabilecek bir sağlık sistemimiz olmadığı doktorlarımız tarafından bile dile getiriliyor. Şimdiye birçok tedbir alınsa da, bu tedbirlerin ne kadar yeterli olup olmayacağı tartışılır.
Düşünün ki bir çocuk nenesinin bahçesinde topuyla oynuyor. Nene yürüyebilme yeteneğini kaybetmiş, tekerlekli sandalyesiyle oturmuş bahçede torununu izliyor. Çocuk sürekli topa vurup sonra arkasından koşup topu yakalamaya çalışıyor. Her defasında daha sert vuruyor, top daha uzağa gidiyor. Tedbir amaçlı “gancelli” önceden kapatılmış, nene sürekli torununa sesleniyor “Ali! Vurma nenem o kadar sert o topa, bak yola çıkacak da alamaycayık genni sonra!” diye. Dinlemiyor tabii torunu, dışarı çıkarsa alır gelir diye düşünüyor. Son bir daha var gücüyle vuruyor topa Ali, top yola atılıyor, arkasından da Ali. Sonra bir araba Ali’ye çarpıyor. Nenesi olayı fark etse de, koşup Ali’yi yakalamaktan yoksun.
Tam olarak bu oluyor aslında. Virüsün yayılması için engeller koyuyor, tedbirler alıyoruz fakat aşırı derecede yayıldığı anda onu kontrol etmekten, hasta ettiği her insanı iyileştirmekten yoksun olacağız.
Artık virüsün yayılması için tedbirler almakla birlikte, yayıldığı takdirde savunmasız kalmamak adına da harekete geçmeliyiz. Bu virüs aynı Ali gibi, yüz kere kızsan da gancellileri kapatsan da kaçacak yolu hep bulacak, asıl soru biz onu yakalayabilecek miyiz?
Yakalayabilmemiz için yüksek yatak kapasiteli, solunum cihazı gibi gerekli olan araç gereçlerin yeterli miktarda bulunduğu bir hastaneye ihtiyacımız var. Peki bu hastaneyi kurmak için çaba harcanıyor mu? Orası muamma lakin bugüne kadar bu konuyu iyileştirmek hakkında yapılan açıklamalar hep havada kaldı. Bu süreçte alınan kararlara doktorlarımızın dâhil edilmesi, onların önerilerinin dinlenmesi oldukça önemliyken doktorlar tarafından kurulmuş birlikler hükûmetle çakıştı. Bunlar sessiz günler, bunlar daha iyi günlerimiz. Hükûmeti sokağa çıkma yasağı ilan etmediği için değil, gün gelince çoğalacak hastalara alınmayan önlemlerden ötürü bakamayacakları için de protesto etmeliyiz. Umarım çok geç olmadan Kıbrıs’a yeniden güneş doğar.