“Anne with an E”: Neler Öğrendim?

Sorsanız izlediğim diziler bir elin parmağını geçmez. Bu haftaki konum karantina günlerime güneş gibi doğan tatlı mı tatlı bir dizi: Anne with an E.

 

Dizi 19. yüzyılda Kanada’nın bir köyünde geçiyor. Lucy Maud Montgomery’nin Anne of Green Gables kitabından uyarlanmış olan dizinin yapımcısı Emmy ödüllü Moira-Walley Beckett. Diziyi çok sevdim ama bitirince kitabını da mutlaka okumayı düşünüyorum.

 

Dizinin baş karakteri Anne yetimhanede zor koşullarda büyümüş, hayata kendi hayal gücü sayesinde tutulmuş küçük bir kız çocuğu. Anne çağının getirdiği diğer kız çocuklarının ev hanımı olma isteğinden çok farklı; deli dolu okumayı, araştırmayı, konuşmayı çok seven bir kızımız. Bölümler Anne ve yaşadıkları etrafında dönüyor.

 

Peki beni bu diziye bağlayan ne oldu?

 

Kitaplara, filmlere ve dizilere ne zaman bağlanır ve onları ne zaman içselleştiririz? Tabii ki karakterde kendimizden parçalar bulduğumuzda. Anne’in hayal gücünde kendimi buldum.

 

Herkesin burun kıvırarak geçtiği yerlere duygusal bir göz ile bakması. Hissettiklerini açık bir şekilde dile getirmesi. Çoğu zaman söyledikleri yüzünden ortada kalması, ama aslında hiç birinde kötü niyetli olduğundan değil, her zaman hiç düşünmeden en iyisini yapmak için uğraşmasından. Hayatı ve yaşamayı her ne olursa olsun çok sevmesi.

 

Seni çok sevdim Anne.

 

Dizide üzerinde hayat üzerinde durulan çok önemli noktalar var:

Evlat edinmek kavramı, gerçekten bugün bile birçok aile tarafından tepki ile karşılanabilecek dünyanın en güzel olayı. Evet, kaygılanmak çok çok doğal ama çocuğu yetiştiren ailenin bütün sorumluluğu aldığını unutmayın, eğer çocuk yetiştiren aile gelecekte bir sorun yaşayacaksa zaten kendi çocuklarını yetiştirirken de yaşayacaktı. Unutmayın önemli olan çocuk doğurmak değil, çocuk büyütmek. Yuvadan alınıp büyütülen bir çocuğun bütün hayatını değiştirmek, işte bu gerçekten asıl cesaret isteyen şey ve en büyük iyilik.

 

Eğitim, aslında burada eğitimin sadece ders kitapları ile ezbere yapılmaması gerektiğinin üzerinde duruluyor. Maalesef ülkemiz bu konuda çok geride, liselerin çoğunda laboratuvarlara yılda en fazla 1 veya 2 kez gidiliyor. Öğretmenlerin öğrencilerin hayatı üzerinde oynadığı rol üzerinde de duruluyor, bir öğretmen sadece kitapta olan değil çok daha fazlasıdır. Zaten hepimizin eğitiminin her seviyesinden hâlâ çok yakın iletişimde olduğu sürekli adını andığı öğretmenleri vardır. Aslında bize en büyük desteği, geleceğe bağlanma motivasyonunu onlar veriyor.

 

Şöyle düşünüyorum:

  • Hayatımız aslında yaşadığımız andan ibaret değil, kendimizi kısıtlayan bizleriz.
  • Hayal gücümüzün genişliği kadar güçlüyüz.
  • Kimsenin fark etmediğini gördüğümüz kadar bilgiliyiz.
  • En önemlisi kelimeleri kendimizi ifade etmek için kullanabildiğimiz kadar etkileyiciyiz.
  • Okumaya, araştırmaya, sorgulamaya devam o zaman.

 


 

Kapak görseli için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir