Hiç tanıdığınız birinin sosyal medyada olduğu kişiden farklı davranışlar sergilediğine rastladınız mı? O çok mülayim görünen ama aynı zamanda Facebook/Twitter’da gerçek hayattaki davranışlarına ters düşen paylaşımlar ve yorumlar yapan kişi. Son günlerde içinde bulunduğumuz sosyal izolasyon ve karantina süreci sayesinde eminim birçoğumuz bize “Pes artık.” dedirtecek kadar rastlamıştır bu duruma. Özellikle de yurt dışından getirtilen öğrenciler ve devletin aldığı önlem paketleri konusunda tartışmaların yaşandığı şu dönemde, toplum olarak bize yakışmayan argo içerikli yorumlar ve gönderiler bir hayli artmıştır. Peki, insan davranışlarının sosyal medyada bu kadar değişiklik göstermesinin sebebi ne? Biz neden böyleyiz?
2020’nin ilk aylarında yayınlanan rapora göre, dünya nüfusunun %59’unun (ki bu 4,54 milyar insan demektir) internet kullanıcısı olduğu istatistiksel olarak hesaplanmıştır. Bu kadar insanın erişimi olduğu bir platformda elbette herkesin kullanım amacı değişmektedir. Örneğin, hepimizin bildiği üzere COVID-19 hastalığı yüzünden çevrim içi sisteme geçiş yapıp evden çalışmaya ve eğitim görmeye başladık. Bu konuda önde gelen Microsoft Teams, son açıklamasıyla günde 44 milyon aktif kullanıcıya ulaşarak kendi rekorunu kırdığını söyledi. Böylece anlıyoruz; internet artık birçok insan için farklı sebeplerle de olsa temel bir ihtiyaç hâline gelmiştir. O zaman bu kadar çok insanın içinde bulunduğu bir alanda davranışlarımızın psikolojik boyutlarını nasıl değerlendirebiliriz? Siber psikoloji* ile.
*Siber psikoloji; dijital teknolojilerin, toplumların ve bireylerin birbirleriyle olan etkileşimlerini ve bu etkileşimlerin insan psikolojisinde ki önemini açıklar.
The Online Disinhibition Effect (Çevrim İçi Disinhibisyon Etkisi) kişinin sanal âlemdeki davranışlarının gerçek hayatıyla kıyaslandığında daha az kısıtlandırılmış veya farklı bir değişle daha cüretkâr olduğunu savunan bir siber psikoloji yaklaşımıdır. John Suler, 2004 yılında yayınladığı makalesinde, bu yaklaşımı benign (pozitif çevrim içi disinhibisyon) ve toxic (negatif çevrim içi disinhibisyon) olmak üzere ikiye ayırmıştır. Buna göre:
- Benign (+) disinhibition effect: Kişi sanal âlemde daha az kısıtlandırılmasından faydalanarak gerçek hayatta cesaret edemediği veya fırsat bulamadığı eylemleri gerçekleştirir; bunlar daha çok bireyin içinde sakladıkları/gizledikleridir.
Örnek:
-
- Kekeme, işetme engelli ve iletişim problemleri yaşayan insanların “gerçek dünya” yerine “sanal âlem”de sosyalleşmesi.
- Daha önceden yaşadığı kötü bir olayı (tecavüz, istismar, hastalık) itiraf etmesi.
- Cinsel yönelimini açık bir şekilde duyurması.
- Toxic (-) disinhibition effect: Kişi sanal âlemde daha cüretkâr davranabileceğinin düşüncesindedir ve küfür, şiddet, zorbalık, sapkınlık, yalan, tehdit ve nefret içeren söylemleri sonuçlarına katlanmadan paylaşabileceğine inanır.
Örnek:
-
- Kıbrıs’a dönmeye çalışan öğrenci/öğrenciler hakkında yapılan çirkin ithamlar.
- Siyasi figürlere karşı açık bir şekilde yapılan hakaretler, üslubu saygısız eleştiriler.
- Bir başkasının dış görünüşü, kilosu veya hastalığı hakkında yapılan kırıcı yorumlar.
(Özellikle ülkemizde koronavirüs testi pozitif çıkan şahıslara karşı yapılan dışlayıcı tutumlar.)
John Suler bu yaklaşımın arkasında yatan başlıca faktörleri ise şöyle sıralamıştır:
- Dissociative Anonymity (Benim kim olduğumu bilemez ki!)
Sosyal medyada kullandığımız kullanıcı adlarımız, e-posta adreslerimiz ve profil fotoğraflarımız her zaman tamamıyla doğru veya yanlış olmayabilir. Böylece, bu gibi bilgiler kişinin aslında kim olduğunu kesin bir şekilde anlamamızı engelleyebilir. Aynı şekilde, gerçek kişiliğini saklayan bu kullanıcı kendini oldukça güvende hisseder ve yaptığı paylaşımlardan sorumlu tutulamayacağından gerçek hayatta asla cesaret edemeyeceklerini gönül rahatlığıyla dile getirir. Bu da kişiyi daha zalim biri hâline getirebilir.
- Invisibility (Yüz yüze değiliz, beni göremez ki!)
Sosyal medyada en çok tercih edilen iletişim şekli yazışmadır ama biz insanlar sosyal canlılarız; gerçek hayatta iletişim şekli olarak yüz yüze konuşuruz. Birbirimizin yüz ifadelerine, mimiklerine, el ve kol hareketlerine farkında olmadan sürekli bakar ve çıkardığımız anlamlardan konuşmamızın şeklini, hızını ve içeriğini ayarlarız. Karşımızdakini üzecek ve canını sıkacak söylemlerden kaçar, rahatsız olduklarını anladığımızda durur ve konuyu değiştiririz. Ancak, sosyal medyada bu gibi unsurlar olmadığı için kendi sesimizle okuduğumuz metni kendi istediğimiz şekilde anlarız veya anlamayız ya da anlamak istemeyiz çünkü karşımızdakini rahatsız ettiğimizi gözlemleyemeyiz. Bu da bizi daha kaba yapar.
- Attenuated Status and Authority (Senin borun burada ötmez ki!)
Bir kişinin otoritesini giyiminden, tavırlarından, el hareketlerinden ve diğer insanların o kişiye olan davranışlarından anlar ve içgüdüsel olarak da ona saygı gösteririz. Fakat, sanal âlemde diğer faktörlerde de olduğu gibi bu otoriter kişiyi karşımızda göremediğimiz için ondan daha az çekinir, hakkında rahatça konuşmaya meyilli oluruz. Sonuçta, karşımızda olmayışı o an için “gücün” bizde olduğu algısını yaratır.
- Dissociative Imagination (Bunlar gerçek değil ki!)
Emily Finch (yazar/avukat) yaptığı bir çalışmada bazı internet kullanıcılarının sanal âlemi bir “oyun” olarak nitelendirip gerçek hayattaki kuralların ve değerlerin burada geçerli olmadığını düşündüklerini fark etmiş. Her internete bağlandıklarında farklı bir kişiliğe bürünebilme ve gerçek hayatlarından bir nebze olsun kaçma fikrini benimsediklerini belirten E. Finch, bu kişilerin kendilerini olduklarından farklı yansıttıklarını ve bu yüzden de herhangi bir kısıtlama duymadıklarının altını çizmiş.
Son olarak eklemek istediklerim; içinde bulunduğumuz bu olağanüstü durumu göz önünde bulundurarak, lütfen bu zor zamanda iletişimin biz insanlar için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlayalım ve bizim için önemsiz olan kelimelerin aslında karşımızdaki kişi için ne kadar kırıcı olabildiğinin farkına varalım, kelimelerimizi dikkatli seçip argoya kaçmayalım. “Hade gelin da” daha fazla kırmayalım birbirimizi.
Referanslar
Suler, J. (2004). The Online Disinhibition Effect. International Journal of Applied Psychoanalytic Studies, Vol. 2, No. 2.
Barak, A., Sadovsky, Y. (2008). Internet use and personal empowerment of hearing-impaired adolescents. Computers in Human Behavior, Vol. 24, 1802–1815.
Hollenbaugh, E. E., Everett, M. K. (2013). The effects of anonymity on self-disclosure in blogs: An application of the online disinhibition effect. Journal of Computer Mediated Communication, 283-302.
Yıldız, A. (2017). Decreased Ethical Sensitivity in the Virtual World as a Facilitating Factor for Internet Addiction. Psikiyatride Guncel Yaklasimlar – Current Approaches in Psychiatry, Vol. 9, No. 4, 398-409.
Derin, G. (2019). SİBER PSİKOLOJİ VE TEMEL ALANLARI.