En Sevdiğimiz Aktivite, Başkasını Suçlamak

Çok zorlu günlerden geçiyoruz, işlerimiz yarım kaldı, hayatlarımıza ara verdik, planlarımız iptal oldu, evimizden çıkamıyoruz ve hâliyle gergin bir ortam var. Bu sadece cennet adamız için geçerli değil, dünyamız için geçerli. Geçtiğimiz haftalar hepimiz için çok uzun haftalardı. Erken bir zamanda Alman turistlerin pozitif çıkması ne kadar bizi derinden üzse de, biraz da olsa halkımızdaki “Bana bir şey olmaz.” mantalitesini yıktı. Virüs çok yakınımızdaydı. Devletimizin attığı tedbirli adımların desteği, birçok gencimizin bilgilendirici paylaşımları, doktorlarımızın sonsuz emeği ile biraz da olsa salgını yavaşlattık. Bu durumu geliştirmek için uğraşan herkese ne kadar teşekkür etsek az, teşekkür de ediyoruz. 

 

Peki başka ne mi yapıyoruz? 

 

Kıbrıslı ilk iki vakanın isimlerini yayınlayıp linç girişimi başlattık, kızları yaşadığı psikoloji ile bir yazı paylaştı, onu da linç ettik. Öğrenciler olarak benim de içinde bulunduğum ve Birleşik Krallık Kıbrıslı Türk Öğrenci Federasyonu Başkanı olarak organizasyonunda da yer aldığım 2 uçuşla adaya döndüğümüzde bize verilen kabul edilemez standarttaki yurtlarda kalmadık, şımarık damgası yedik, yazı ve fotoğraf paylaşanlara halk olarak “Doymaycaksınız siz!” dedik. Bazı siyasiler yalan haber çıkarıp “Karantinadan kaçtılar.” diye haber bile yaptı, bazı haberciler kulaktan dolma birçok şeyi teyit bile ettirmeden haber yaptı, halkı hükûmete ve bizi birbirimize düşürdüler. Hükûmetin imkânlarının yetersizliği bir kere daha belli oldu, biz ise ellerimizden gelen yardımı, desteği yapacağımıza devleti daha çok zora soktuk, yeterince baskı yokmuş gibi üzerine baskı kurduk. Bu hafta gelen 2 uçaktaki vatandaşlarımız koordine olamadılar, birlikte hareket edemeyip sosyal medyadan çözüm aramaya çalıştılar, kendilerine söylenmedik laf bırakmadık. Birçok insanı ismen yanlış bir biçimde ifşa ettik. 

 

Tabii ki hatalar var, tabii ki haddimiz olan kadar hesabını soralım, ama unutmayalım, her şeyin bir zamanı, bir üslubu var. Sosyal medyadan nefret kusmak yerine insanları uyaralım, imkânımız olduğu kadar yardım edelim. Bakanımız Ali Pilli’nin de dediği gibi, bu dönemde kendimizi değil, halkı düşünelim. Elimizden geldiğince bağış yapalım, gençler olarak gönüllü şekilde iş yapalım, kana muhtaç hastaları unutmayalım, halkımızın bireylerini yardım istemek için çekinecekleri pozisyonlara sokmayalım.

 

Şu anda yapabileceğimiz en önemli şey, evimizden ciddi bir gereksinim olmadığı sürece çıkmamak. Sevgilinizle buluşmak ciddi bir gereksinim değildir. Komşuya herhangi bir nedenden gitmek ciddi bir gereksinim değildir. Her gün markete gitmek ciddi bir gereksinim değildir. Araba ile bir tur atıp eve dönmek ciddi bir gereksinim değildir. Haftada bir, 10 günde bir markete girmek gereksinimdir. Eczaneye, hastaneye, veterinere gitmek gereksinimdir. Bu gereksinimleri gidermek için evden çıkarken maske takmak, dışarıda diğer insanlarla aramızda 2 metre mesafe bırakmak da gerçek anlamda hayati önem taşır. 

 

Birlik olabilmenin ciddi önem taşıdığı bu zamanlarda, ailemiz ve arkadaşlarımızı daha çok tanımaya uğraşalım, kitap okuyalım, internet üzerinden kaynaklarla hep o çok öğrenmek istediğimiz şeyleri öğrenelim, nefret yaymak yerine, moral bozmak yerine, birlik olabilelim, kendimizi geliştirebilelim. Her gördüğümüze inanmayalım, sorgulayalım, araştıralım. Bu kriz geçince nasıl daha güzel yaşayabiliriz, kendimiz için yeni ne hedefler koyabiliriz, hayallerimizi nasıl gerçekleştirebiliriz, onu düşünelim ve onlar için uğraşmaya şimdiden başlayalım. Evde olduğumuz dönemi fırsata çevirebilmek için dikkatimizi başkalarından çok kendimize verelim. Bırakalım da sağlık sıkıntısı çekenler bizim yüzümüzden psikolojik sıkıntı da çekmesin. 

 

Sağlıklı kalın, kendinize ve sevdiklerinize dikkat edin!

 


 

Kapak fotoğrafı için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir