Dünyanın kalanı ile beraber Kuzey Kıbrıs’ın da çok kısa sürede ekonomik krize gireceği, hatta bu krizin içerisinde olduğu malumdur. Ekonomi durmuş, talep dibe vurmuştur. Turizmin olmadığı, öğrencilerin ayrıldığı toplumumuzda çiftçinin, hayvancının ürünlerini kime satacağı belli değildir.
Kiralarını ödeyemeyen işletmelerin gelirleri olmadan çalışanlarını ödeyebilmesi mümkün değildir. Borçları olan işletmeler ile bireyler bu borçları ödeyemediğinde ne olacağı korkusu devam etmektedir. Devlet ayakta durabilmek için seyrüsefer gibi vergileri toplamaya devam ederken geliri olmayanların bu süreci bu şekilde geçirmesi olasılık dâhilinde değildir.
Özellikle turizm sektöründeki orta sermayeli yerli yatırımcılar başta olmak üzere birçok yatırımcının iflas bayrağını çekmesi ve yüzlerce insanın işsiz kalmasını öngörmek için ne alim olmaya gerek vardır ne de Cambridge mezunu. Devletin batan işletmeleri “bailout” edecek yani batmaktan kurtaracak finansal desteği sağlayacak kapasitesi yoktur. Türkiye’den geleceğine inanılan ekonomik yardımın -Türk lirasının değer kaybetmesi sonucu Türkiye ekonomisinin yeni dipleri göreceğinin malum olması ile beraber- gelmeyecek olması da bu kapasitenin oluşmasının pek de kolay olmayacağının göstergesidir.
Devletin harcamalarını kısması, ekonomiyi daraltması ve kaynak yaratmanın yolunu bulması gerekir.
Salt ekonomik harcamalar için değil; solunum cihazı, “pandemi hastanesi”, test kiti ve diğer tıbbi ihtiyaçlar için de maddi kaynağa ihtiyacımız vardır. Her ne kadar vaka sayısının artış hızı şimdilik bizlere umut verse de dünyada bu virüs yaşamaya devam ettiği ve bizde bir sürü bağışıklığı söz konusu olmadığı sürece salgının çok tehlikeli boyutlara ulaşması işten bile değildir. Halkımızın evde kalarak yarattığı bu zamanın iyi değerlendirilmesi ve en kötü senaryoya göre hazırlığımızı tamamlamamız gerekir.
Ekonomik olarak doğru adımları atmazsak ne halk sağlığını, ne işletmelerimizi koruyacağız, ne de işsizliği önleyip insanlarımızın karnını doyurabileceğiz.
Ülkenin yönetiminin ekonomik konularda aldığı tedbirlerin toplumun hiçbir kesimine güven vermediği malumdur. Hükûmetin geçtiğimiz ay açıkladığı “Toplumsal Dayanışma İçin 1. Ekonomik Tedbirler ve Destek Paketi” isimli kararlar dizisini kısaca “üç ayı geçiririk da sonrası Allah kerim paketi” olarak değerlendirmemiz mümkündür. Kamu maliyesinde alınan üç-beş tedbir daha sonra bazı eklemelerle desteklense de henüz hükûmetin krizi nasıl yöneteceği konusu belirsizliğini korumaktadır.
Bu tedbirlerin bazıları akıllar ile dalga geçmektedir. Örneğin yıllardır halk vicdanında büyük bir yer tutan ve sırtımızda yük oluşturan “siyasi partilere yapılan katkı” hâlen devam ettirilmektedir.[1] Üç aylık bir süreç için lütfedilip -geri ödeme şartı ile- yüzde yirmi beşlik bir kesintiye gidilmesi inanılması güç bir karardır.
Siyasi partilere vergilerimizden senede 17 milyon lira aktarılmaktadır.[2] Bu da ayda yaklaşık 1,42 milyon lira etmektedir. Partiler bizlerin vergilerinden aldıkları paranın içerisinden yine lütufmuş gibi bir kısımlarını geri bağışlayarak şov yapmakta ancak bu ücretin ödenmesine karşı durmamaktadır. Nisan ayının sonundan itibaren ödenecek miktar 11,33 milyon liradır.
Bu para ile her ilçe merkezine kurulacak gıda bankalarından tutun birçok test kitine ve hatta solunum cihazlarına kadar birçok hayati meselelere dokunulabilir. Örneğin PCR testlerinin Amerika standartlarında tanesinin maliyetinin 1,58 dolar, yani 11 liranın altında olduğuna dair çalışmalar vardır.[3] PCR testlerini biz 25 liraya dahi mal etsek bile siyasi partilere ödeyeceğimiz 11,33 milyon liranın yerine 453 binin üzerinde PCR testi yapma şansımız vardır. Bu parayı siyasi partilere vermek yerine en pahalısı 50 bin dolar civarından satılan yoğun bakım solunum cihazlarından diğer harcamalar ile 60 bin dolar (416 bin lira) maliyetle 27 tane alma şansımız vardır.[4]
Kısacası en kaba figürlerle siyasi partilere yardım etmek yerine 453 bin PCR testi daha yapma ya da 27 yoğun bakım solunum cihazı daha alma şansımız vardır ve daha ucuz maliyetler ile bu sayıların arttırılması mümkündür.
Siyasi partilere yardım etmek yerine yüz binlerce test yapmamız ve hayatlar kurtarmamız mümkündür. Salgın kontrol edilse dahi batacak olan ekonomimize katkıda bulunmak mümkündür. İşsiz kalanlara destek çıkmak mümkündür.
Siyasi partilerin çalışanları için pekâlâ diğer sektörler gibi (1500 lira gibi) bir destek verilmesi kabul edilebilir. Ancak bu süreçte (hatta hiçbir zamanda) siyasi partilere katkı olarak milyonlarca liranın gitmesinin lüzumu yoktur.
Siyasi partiler öncelikli olarak halklarını korumakla yükümlüdürler. Siyasi faaliyetleri daha sonra gelir. Bu sağlık krizi ile ekonomik kriz için gereken tedbirlerin alınmaması kendilerine siyasi faaliyet yaptıracak insan bulunamaması ile sonuçlanacaktır.
Referanslar
[1] Site editörleri. (2020). “Başbakan Ersin Tatar toplumsal dayanışma için 1. Ekonomik Tedbirler ve Destek Paketi’ni açıkladı”. KKTC Başbakanlık.
[2] Site editörleri. (2019). “Belediyelere 517 milyon TL, siyasi partilere 17 milyon TL katkı”. Kıbrıs Gazetesi.
[3] Schlatter, R. P. et al. (2015). Costs of genetic testing: Supporting Brazilian Public Policies
for the incorporating of molecular diagnostic technologies. Genetics and Molecular Biology, 38(3): 332–337.
[4] Glass, H. (2019). High-Acuity Ventilator Cost Guide. Medtronic.
Kapak fotoğrafı için tıklayınız.