Dillerden Düşmeyen Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Her yıl milyonlarca insana psikolojik rahatsızlık veya farklılık tanısı konulmakta. Bu rahatsızlıkların ve farklılıkların arasında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) oldukça önde gelmektedir. Neredeyse birçoğumuzun ailesinden veya arkadaş çevresinden biri bu farklılığı taşır veya taşıdığı iddia edilir. Bunun yanı sıra “Aa! Seni bugün arayacaktım değil mi? Özür dilerim yine dikkat bozukluğum tuttu, unuttum.” gibi cümleleriyle de bu rahatsızlığı öğrenmiş olabilme ihtimaliniz yüksektir veya belki de size de bu rahatsızlık tanısı konulmuştur. 

 

Eğer küçükken oldukça yaramaz, yerinde oturup dinlemeyi bilmez bir karaktere veya tam tersine tüm gün boyunca kendi hayal dünyasında bulunduğu için dikkatsiz bir karaktere sahipseniz bu farklılık sizin için söylenmiş, hatta teşhisi koyulmuş olabilir. 

 

Bunun yanı sıra sınavlarda odaklanma sorunu yaşayan biriyseniz ve hayatınız boyunca bu konudan ötürü akademik hayatınızda olmanız gerektiğinden daha az başarıya sahip olmuşsanız da bu hastalığın bir diğer kardeşi olan dikkat eksikliği bozukluğu (DEB) ile tanımlanmış olabilirsiniz. 

 

Bu rahatsızlığı diğer birçok psikolojik rahatsızlıklardan ayıran en belirgin özelliği tanı koymasının oldukça zor oluşudur. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite kendi başına bir rahatsızlık olmak yerine birçok dış ve genetik etkenden ötürü oluşabilen bir rahatsızlıktır. Zaten tam da bu yüzden 20. ve 21. yüzyıl boyunca bilim insanları tam olarak rahatsızlığın adını, kaynağını ve açıklamasını tanımlamakta oldukça zorluk çekti.

 

Yıllar içinde birçok kez isim değişen bu rahatsızlık ilk olarak minimal beyin disfonksiyonu, daha sonra çocuklarda görülen hiperkinetik bozukluk olarak isimlendirildi. Ardından dikkat eksikliği ve son olarak dikkat eksikliği ve hiperaktivite olarak literatürde yer almaya başladı.[1]

 

2000’lerin başından itibaren bu rahatsızlığı taşıyan veya taşıdığı düşünülen insanların sayısı da DEHB ifadesinin halk içinde kullanılışı da sürekli artış göstermektedir.[2] Bunun sebebi gerçek anlamda DEHB rahatsızlığına sahip olan insanların varlığı olduğu kadar buna bağlı olmayan birkaç sebep var. Bazıları bireye, bazıları da tanıyı koyan psikiyatriste bağlı olarak gelişiyor.

 

İnsanlar olarak içgüdülerimizden ötürü her duyduğumuz psikolojik rahatsızlığı “Bende de var mı?” diye sorguluyoruz. Bu hepimizde olan bir dürtüdür. Karakterimizde yer alan özelliklere sebepler bulmaya yatkınlığımız vardır. Bu biraz varoluşun nedenini sorgulamaya benzer. “Ben neden böyleyim?”, “Neden bu şekilde davranıyorum?” diye merak edebiliriz, özellikle de aklımızda sınadığımız özelliğin varlığından hoşnut değilsek. Böyle zamanlarda bu sorulara psikolojik bir rahatsızlık oldukça uygun bir tanı gelebilir. Aslında okuduğunuz bölüme olan ilgisizliğinizden ortaya çıkan dikkatsizliğinizi DEHB ile, unutkanlığınızı dikkat eksikliği ile açıklamak isteyebilirsiniz. Böylece eğer bir şey unutursanız kolaylıkla “Benim DEHB rahatsızlığım var.” deyebilirsiniz ki “Ben unutkanım.” açıklamasından daha bağışlanabilir olduğundan daha çekicidir. Kimse unutkan olduğunu kabul etmek istemez fakat bu bir rahatsızlıktan ötürüyse ve bireye bağlı gelişmiyorsa herkes utanmadan unutkan olduğunu söyleyebilir. Sonuçta suçlu birey değil, rahatsızlıktır. Bu şekilde kendine tanı koyup psikiyatriste giden veya gitmeden tamamen kendi kendine “Ben ADHD’yim” diyen birçok insan olduğundan eminim. 

 

İşte tam olarak bu şekilde kendine tanı koyup psikiyatristi ziyaret eden bir bireyi yanlış yere haklı çıkaracak doktorlarımız var. Doktorlar genelde oldukça yoğun iş hayatlarına sahiptirler ve bir DEHB hastasına tanı koymak oldukça zordur. Bu nedenle doktorlar ellerinde yeterince kanıt bulunmamasına rağmen uyarıcı ilaçlar yazıp hastayı evlerine uğurlayabilirler. Bu konuda hatanın tamamen doktorda olduğunu söyleyemem. Hastalığı ‘%100 tanımlayabilmek için gerçek anlamda veri eksikliği var. Bu bilgi eksikliği ve dolu hayatlar yanlış tanıya kapıyı açık bırakıyor. Fakat buna rağmen her psikiyatrist hastaya doğru teşhisi koyup gereken tedaviyi uygulamak zorundadır. 

 

Bu rahatsızlığa sahip bireylere Ritalin ve benzeri uyarıcı ilaçlar yazılır. Bu ilaçlar birey bu hastalığa sahip olsa da olmasa da bireyin konsatrasyonunu artırıp akademik başarısını yükseltebilir. Kulağa sihirli bir iksir gibi geldi değil mi? Başarılı olmak isteyen bireylerin sahip olmak istedikleri bir iksir. Tam olarak bu da birçok öğrencinin DEHB tanısına sahip olmalarına neden oldu. 

 

İçinde bulunduğumuz eğitim sistemi bizi arkadaşlarımızla yarıştırıyor, aldığımız notlarla zekamızı yargılıyor. Hepimiz başarılı insanlara hayran gözlerle bakıyoruz. “Başarılı olan bireyler toplum tarafından daha çabuk sevilir, daha parlak geleceklere sebep olur, daha fazla maddi güce sahip olurlar, bu yüzden daha mutludurlar.” düşünceleriyle biz de başarılı olmak isteriz. Bu hiç yanılmayan bir ego yarışıdır. Bu yüzden ne olursa olsun başarılı olmamız gerektiğini düşünürüz. Eğer bizi başarıya götürecekse her araca binebiliriz. Bu durumdaki araç bu haplar olmakta. An itibarıyla dünyanın dört bir yanında birçok ülkede üniversitelerde bu ilacı kullanmayı talep eden hatta bu ilacı yasal olmayan yollarla elde etmeye çalışan öğrenciler olduğunu söyleyebiliriz. Bu tip uyarıcı ilaçlar eczanelerde her gelene satılmaz, psikiyatrist reçetesi olmazsa satın alınamaz.

 

Bunun yanında doğru teşhis konulup tedavisi yapılan ve iyileşme gösteren birçok DEHB rahatsızlığına sahip insan olduğunu da söylemek mümkün. Lakin yaklaşık her ilaçta olduğu gibi bu ilaçların da belli yan etkileri vardır. Bu nedenle DEHB tanısına sahip olmayan insanların bu ilacı kullanması istenmeyen sorunlara yol açabilir. 

 

Bu yan etkilerin yanında nedensiz stres ve depresyona yatkınlık, iştah kaybı, sersemlik görülebilir. Daha ciddi yan etkileri ise intihara yatkınlık olarak bilinir. Her bu hapı kullanan şahısta bu etkiler gözlemlenecek diye bir kural yoktur, olsaydı zaten bu haplar şu an piyasada bulunmazdı. Belli kurallar içerisinde dozu yavaş yavaş yükseltilerek alındığı sürece bu yan etkiler hafifletilebilir. Amma velakin ben dâhil, psikiyatrist olmayan herhangi biri ilacın nasıl hangi şartlar altında kullanılabileceğine karar veremez. Bu nedenle de sırf akademik başarı adına bu ilacı bir yerlerden bulup buluşturan şahıslar için bu ciddi bir sıkıntı yaratabilir.

 

Mutlu olmak için akademik başarı istiyorsanız, buna uyarıcı ilaçlarla ulaşamazsınız. Ulaştığınız başarı sadece akademik başarı olabilir lakin psikolojik ve fiziksel sağlığınızda başarınızı kaybedebilirsiniz. 

 

Son olarak rica ederim ki titizsiniz diye kendinize OKB (obsesif kompulsif bozukluk), unutkansınız diye DEHB, yediklerinize dikkat ediyorsunuz diye anoreksi, kötü zamanlar geçiriyorsunuz diye depresyon, modunuz stabil değil diye bipolar tanısı koymayın.

 

Bu rahatsızlıkları yaşayan insanların yaşadıklarına saygısızlık etmeyin, hafife almayın.

 

Herhangi bir psikolojik sıkıntınız olduğunu hissetmeniz hâlinde de bunu dikkate alıp bir psikolog veya psikiyatristi görmekten çekinmeyin. Mental rahatsızlıklar fiziksel rahatsızlıklar kadar önem taşır. 

 


 

Referanslar

[1] Charach, A.; Dashti, B.; Carson, P.; Booker, L.; Lim, C. G.; Lillie, E.; Yeung, E.; Ma, J.; Raina, P.; Schachar, R. (2011) Attention Deficit Hyperactivity Disorder: Effectiveness of Treatment in At-Risk Preschoolers; Long-Term Effectiveness in All Ages; and Variability in Prevalence, Diagnosis, and Treatment. Table 14, Timeline of identification of ADHD and development of treatment—derived from Eisenberg and Mayes. Agency for Healthcare Research and Quality (US)

 

[2] Chung, W.; Jiang, S.-F.; Paksarian, D.; Nikolaidis, A.; Castellanos, F. X.; Merikangas, K. R.; Milham, M. P. (2019) Trends in the Prevalence and Incidence of Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder Among Adults and Children of Different Racial and Ethnic Groups. JAMA Netw Open

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir