Açılıyoruz, Kapanabilecek miyiz?

COVID-19 salgını nedeni ile mart ve nisan ayları arasında giderek sıkılaşan tedbirlerden sonra mayıs ayı itibarı ile bir normalleşme sürecine girmiş bulunuyoruz. 19 Nisan günü tespit edilen son vakanın üzerinden 22 gün geçmesinin ardından 11 Mayıs tarihi itibarı ile bazı sektörler içe dönük faaliyetlerine tekrar başlayacak. Ayrıca paket servis ve “gel al” servis yöntemi ile de bazı kafe ve restoranlar satış yapabilecek. Bunları 15 Mayıs tarihinde de yeni açılımların takip etmesi gündemde.

 

Ülkemizde 22 gündür pozitif vaka bulunmaması birçok kişi tarafından “sterilize olmak” şeklinde yorumlanıyor. Ülkede salgının sona erdiğini düşünerek önlemlerin sona erdirilmesini ya da azaltılmasını talep edenler artışta. Halkın da genel olarak panik havasından çıktığını ve tatilin sonundaki pazar günü moduna geçtiğini gözlemleyebiliyoruz. Okulların ne zaman açılacağı tartışması ile beraber spor müsabakaları için de bekleyiş devam ediyor.

 

Bu konularda iki madde büyük önem taşıyor. Birincisi hangi sektörlere ve aktivitelere ne zaman izin verileceği. İkincisi ise virüs adaya tekrardan geldiğinde adımların tekrardan hızlıca atılabilmesi.

 

Okullar fiziksel eğitime ne zaman başlayacak sorusu üzerinde çok fazla spekülasyon yapılmaya devam ediliyor. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığına bağlı ilköğretim ve ortaöğretim okulları şubat tatilinin bitmesinin ardından ikinci dönemde eğitimi yaklaşık bir ay yapabilmişti. Özellikle üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanacak lise son sınıf öğrencileri ile diğer giriş sınavlarına hazırlanan ilkokul ve ortaokul son sınıf öğrencilerinin durumu merak konusu. Bu konularda çelişkili ifadeler bulunuyor.

 

Spor alanında da gelişmelerin ne olacağına dair farklı beklentiler var. Özellikle futbolda yarıda kalan ligler ile beraber henüz maçlarına başlanmamış, ülkede muhtemelen en geniş kitleye hitap eden spor organizasyonu BTM 2. Ligi’nin akıbeti merak konusu.

 

Gerek eğitimde, gerek sporda, gerekse diğer alanlarda açılımların devamının yapılmasında temel prensiplerin korunması gerekir. Bu açılımlar, ilgili alanlardaki makamların tek başlarına verecekleri kararlar olmamalıdır. Örneğin yüzmenin ne gün başlayacağı ile ilgili kararın verilmesinde spordan sorumlu bakanın, Spor Dairesi Müdürü’nün ya da ilgili federasyon başkanının mutlak yetkisi yerine Sağlık Bakanlığının görevlendireceği teknik kişilere danışılması ve bu kararın sağlık yöneticileri ile beraber verilmesi gerekmektedir. Türkiye Futbol Federasyonunun uzmanlarla hazırladığı “Futbola Dönüş Öneri Protokolü” benzeri her bir spor branşı için ayrı bir danışma belgesi hazırlanmalıdır. Bu eğitim kurumları için de aynıdır. Ne eğitim bürokratları, ne spor bürokratları, ne ekonomi bürokratları, ne de çalışma bürokratları bu alanda yeterince donanımlı değildirler. Sağlık alanındaki teknik bilgiler ile kendi alanlarındaki teknik bilgileri harmanlayıp bu yöntem ile bir uygulama yaratmaları ve yürütmeleri en doğrusudur.

 

İkinci meselede ise virüsün tekrar adaya girmesi meselesidir. Alınmış resmî bir karar olmamasına karşın başta turizm ve eğitim alanlarındaki komadan çıkılması için hava ve deniz kapılarımızın haziran ayı civarında açılması öngörülmektedir. Bunu yurt dışına yönelik başlatılan reklam harekâtından gözlemleyebiliriz. Dünyanın neresinden olursa olsun, yurt dışından gelecek her bir insan eğer bu hastalığı bir süre önce geçirmemişse virüsü adaya getirme riski taşır. Ülkelerinden alınacak PCR testlerine göre ülkeye kabul edilmesi önerisi teoride iyi duyulsa da pratikte oldukça sıkıntılıdır. Her şeyden önce bu belgenin her ülkede sağlanıp sağlanamayacağı, hatta bu testin her isteyene yapılıp yapılamayacağı meçhuldür. Bu belge bir şekilde temin edilse dahi ilgili şahsın testin yapıldığı an ile uçağa bindiği an arasında bu virüsü kapmayacağının garantisi yoktur.

 

Bu süreçte yapılabilecek en etkili yöntem adaya her gelenin karantina merkezlerinde 14 ile 21 gün arasında gözlem altında tutulmasıdır. Ancak bunun da ciddi sıkıntıları olacaktır. Her şeyden önce fiziksel kapasite olarak bunu kaldıracak durumda olup olmadığımız belli değildir. Bunun yanı sıra 17 gün bu gözetim merkezlerinin birinde kalmış biri olarak devletin sağlık ve polis personel kapasitesinin sayıca büyük bir gruba karantina uygulamasının oldukça zor olacağının kanaatindeyim.

 

Bu virüsün bir şekilde nüfusa yayılması ilk vakanın çıkmasının ardından mart ayındaki gibi tekrar kapanma süreci ile sonuçlanmalıdır. Yapılan çalışmalar ve açıklamalar da bu yöndedir. Nüfusumuzun neredeyse hiç bağışıklık kazanmadığı bir virüse karşı çok uzun bir süre tetikte olmamız şarttır. Yani bu da belkide bir yıla yakın bir sürede bir döngüye girmemiz anlamına gelecektir. Salgını durdurma, hayatın normale dönmesi, yurt dışı ile bağlantının normalleşmesi, salgının tekrar başlaması, hayatın durdurulması, pozitif vakaların iyileştirilmesi, salgını durdurma, hayatın normale dönmesi, yurt dışı ile bağlantının normalleşmesi, salgının tekrar başlaması… Bu döngü ya ilgili aşının bulunmasına ya da nüfusun çoğunluğunun bağışıklık kazanmasına kadar devam edecek olan döngüdür. Döngünün kırılması doğrudan ikinci seçeneğin gündemde olması demektir.

 

Açılımlara gittiğimiz bu günlerde olası bir kapanmanın bilincinde olmak ve bu kapanmaya da hazırlanmak hepimizin görevidir.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir