Geçtiğimiz günlerde, Restorancılar Birliği bir istek listesi yayınlayarak hükûmetten bir dizi talepte bulundu. Listeyi okurken, herhâlde evde yemek yapmak da yasaklansın denecek gibi bir duyguya kapılmamak işten bile değildi.
Bir işletmenin çevresinde olan olayları düzenleyen en önemli güç elbette yasalar ve devlettir. Çoğu konuda düzenlemeler ve regülasyonlar gerekir. Özellikle, bu dönem yaşadığımız gibi yıkıcı krizlerin ardından yapılabilecek olan vergi düzenlemeleri ve elektrik gibi birtakım temel girdilerde ucuzlatma gibi politikalar birçok işletmenin yaşayabilmesi adına çok büyük önem arz etmektedir. Ancak, bir sektör sadece yasal düzenlemelere atıf yaparak düzelebileceğini sanıyorsa, korkarım ki ağır bir yanılgı içerisindedir. Yasal düzenlemelerin yanında, konsept ve iş modelinde yenilenme ve müşteri ile olan iletişim şeklini de gözden geçirmek gerekir. Restoranların sattıkları şey sadece yemek değil, aynı zamanda sosyalleşmedir. Bazı restoranlar, manzarasından dolayı insan çeker. Bazılarının iç dekorasyonu güzeldir, bazılarına gitmek ve Instagram’dan bir fotoğraf paylaşmak ise statü meselesidir. Dolayısıyla, müşteriye sunmayı vaat ettikleri değer ve ürün üzerine kafa yormak yerine süpermarketlerin sıcak-soğuk yemek reyonları yasaklansın demek hiçbir sonuca varmayacak yanlış bir stratejidir. Çünkü o reyonların sunduğu ürün ile restoranların sunduğu ürün yukarıda da anlattığım üzere farklı şeylerdir.
Pandemi sonrasına hazırlanmak: İşletmeler ne yapabilir?
İşletmeler, değişen koşulları zamanında okuyup konseptlerini bu değişimlere uyumlu hâle getirmelidirler. Adaptasyonda sorun yaşayan işletmeler öyle veya böyle müşteri kaybına ve daha sonra da kapanmaya doğru gidecektir. Bu durumun neden böyle olduğunu, örgütsel ekoloji teorisiyle açıklayabiliriz: “Örgüt ekolojisi kuramına göre; doğadaki canlı varlıklar nasıl doğal bir seçimle elenip bir kısmı yaşamını kaybediyor, diğer kısmı ise bir evrim içinde gelişerek yaşamlarını sürdürüyorsa, örgütler için de durum bunun bir benzeridir.”[1]
Ülkemizde belki de çok uzun zaman piyasa koşulları görece durağan gelişti. Ancak, Annan Planı dönemi ile başlayan hareketlilik, son yıllarda artan öğrenci sayısı, 2018 krizinden sonra çoğalan Kıbrıslı Rum müşteriler ve şimdi de pandemi krizi ve sonrasının nasıl gelişeceği ile ilgili bilinmezlerle dolu bir 2020 senesinde olduğumuzu göz önüne alacak olursak ne kadar dinamik bir çevre içerisinde olduğumuzu daha iyi kavrayabiliriz.
Sürekli değişen koşullar altında işletmelerin ayakta kalabilmesinin en önemli yolu ise, yenilikçi sorular sormaktan ve bulunan cevapları uygulamaktan geçer.
Geçtiğimiz günlerde, Harvard Business Review adlı dünyaca ünlü yönetim dergisi, işletmelerin pandemi sonrasına nasıl hazırlanabileceğine dair rehber niteliğinde bir yazı yayınladı.[2] Bu yazıya göre yöneticilerin yeni döneme hazırlanmak için sorması gereken bir takım sorular var.
Birinci soru pandemi sırasında ve sonrasında alınabilecek stratejik pozisyon ile alakalı. İşletmenizin piyasa içerisindeki pozisyonunu doğru anlamanız, gerekli stratejiyi uygulamak için son derece önemlidir. “Örgütsel ekoloji içerisinde oynadığınız rol nedir?”, “Ana rakipleriniz kimlerdir?” ve “Pandemi bu durumu nasıl etkileyecek?” gibi yan sorular stratejik pozisyonunuzu doğru anlamanıza yardımcı olabilir. İkinci soru “Geri dönüş planınız nedir?”. Yarının hedeflerini gerçekleştirmek için, bugün ne yapmalıyız?
Bir diğer önemli soru ise, işletmenin kimlik ve kültürünün bu sıra dışı krizden nasıl etkileneceği üzerinedir. Örgütsel kültür, iş yapış şekliniz ve şirketinizin çalışanlar ve müşteriler tarafından algılanış şekli gibi konuları içeren ve bir işletmenin sürdürülebilirliği için önemli ve dikkate alınması gereken bir alandır. Harvard Business Review’den Thomas Ritter ve Carsten Lund Pedersen’in sorduğu dördüncü soru ise ne gibi yeni projelerin başlatılması gerektiği üzerinedir. İşletmelerin, pandemi sonrasında hayatına devam edebilmesi, müşterilerini tutabilmesi için kısaca sürdürülebilirliğini sağlaması için yeni projeler gerekir. Doğru projeleri hayata geçirebilmek, bahsi geçen ilk üç soruya doğru yanıtları vermekten geçer. Son soru ise, bu yeni plan ve projeleri uygulamaya ne kadar hazır olunduğu üzerinedir. Çünkü, uygulama konusunda eksikler ve zaafiyetler varsa eğer, yeni fikir ve projelerin olması elbette çok fazla bir anlam ifade etmeyecektir.
Sonuç yerine
Önümüzdeki aylarda, küresel anlamda ciddi bir ekonomik daralmayla karşı karşıyayız. Yaz aylarında boyutları daha da net ortaya çıkacak olan bu küresel krizi ne zaman atlatacağımız muamma olsa da, her kriz bir fırsattır bakış açısıyla bir yazı kaleme almaya çalıştım. Küçük ve oldukça kırılgan olan ekonomimizi de düşünecek olursak, 2020 senesi işletmeler için hiç de kolay olmayacak. Ancak, bir yerinden tutmak, çabalamak ve yeni şeyler denemekten vazgeçmemek lazım. Araştırmaktan, sorgulamaktan ve düşünmekten vazgeçmediğimiz sürece, bir şekilde iyi günler bizi de bulacaktır. Enseyi karartmayın!
Referanslar
Kapak fotoğrafı için tıklayınız.