Genellikle “kimlik siyaseti” veya farklılık politikası olarak adlandırılan toplumlar içindeki kültürel farklılıklar, yerleşik politik fikirlerden ziyade, siyasi veya sosyal olaylara olan eğilim olarak tanımlanabilir.[1] Kimlik siyaseti kavramı, çok kültürlü toplumlarda veya farklı kimlik ayrımlarına sahip toplumlarda daha çok görülmekte ve genel olarak, ırk, etnik köken, dil, din, kültür ve cinsiyet gibi kavramlar etrafında oluşmaktadır.
Çeşitliliğin, özellikle çok kültürlülüğün toplumda hoşgörü getirdiği düşünülmektedir, ancak bu her zaman böyle olmayabilir. Hatta çok kültürlülük, toplumun taraflarını kutuplaştırarak, toplumu siyasi çatışmanın eşiğine getirebilir.[2] Bu nedenle, birçok kimliğin birlikte var olduğu Kıbrıs, kimlik siyasetinin neden olduğu bir siyasi çatışmanın yaşandığı bir örnek olarak ele alınabilir.
Adanın ana toplumlarından olan Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasında birçok kimlik ayrımı bulunmaktadır. Bunlardan ilki olan dilsel kimliği ele aldığımız zaman, kendilerini Yunanca veya Türkçe konuşan Kıbrıslı olarak tanımlayan kişilerin sayısı kayda değerdir. Toplumdaki tek ayrımın dil olduğunu düşünen kişiler tarafından kullanılan dilsel kimlik, en saf kimlik ayrımlarından görülebilir ve var olan siyasi soruna neredeyse hiçbir katkısı bulunmadığı söylenebilir.
Önemli diğer bir kimlik ise dinî kimliktir ve etkisi toplumlar üzerinde değişkendir. Örnek verecek olursak, Kıbrıs Rum toplumunda dinî kimlik tanımı daha önemli olup, Ortodoks mezhebi ile özdeşleşme oldukça yüksektir. Bu, aynı zamanda Ortodoks Kilisesinin neden milliyetçi mesajlar vermek ve Kıbrıslı Rumları hareketlendirmek için kullanıldığını açıklamaya yardımcı olmaktadır.[3] Diğer bir yandan ise, “Müslüman olmak” Kıbrıs Türk toplumunda daha az öncelikli olsa da, kimlik tanımında önemli bir rol oynamaktadır. Bu, Kıbrıslı Türklerin kendilerini Kıbrıslı Rumlardan dinî kimlik esasında ayrıştırmaması anlamına gelse de, bu Kıbrıslı Rumlar için geçerli değildir. Kıbrıslı Türkler kendilerini öncelikli olarak Müslüman olarak tanımlamıyor olsalar da, Ortodoks olmamaları, Kıbrıslı Rumlar tarafından dinî kimlik esasında “öteki” olarak görülmelerine yeterli olacaktır.
Siyasi çatışmaya sebebiyet veren en önemli kimlik ayrımı olan ırk tanımını ele aldığımızda, adadaki kökenine bakmamız gerekir. Adada ulusal kimliğin yükselişi, 1950’lerde bireylerin, Türk veya Rum toplumlarına aidiyet hissetmesi ve ana vatanlarıyla bağlarını ilan etmeleriyle başladığı söylenebilir.[4] Kimlik çatışmaları geçmişten gelen olaylar ve onların algılanması ile bağdaşmaktadır ve bu durum Kıbrıs için de geçerlidir. Ana akım Kıbrıslı Rum anlatımına göre, Kıbrıslı Türkler, kendi atalarından çok sonra adaya Osmanlı fethi ile varmış ve adaya yerleşen kişiler olarak görülmektedir.[5] Buna ek olarak, Kıbrıs’ın bir Yunan adası olduğu ve Yunan mitolojisinde yer alan Afrodit’in Kıbrıs’ın sahillerinde doğduğuna inanılmaktadır. Geçmiş olguların da etkisiyle yaratılan ulusal kimliğin toplum üzerindeki etkisine bakacak olursak, ağır milliyetçi Kıbrıslı Rum görüşüne göre, adaya sonradan yerleşen ve hem ırksal hem de dinî açıdan “öteki” olan bir toplumla siyasi güç paylaşımı yapılması olası değildir.
Madalyonun diğer yüzüne bakacak olursak, etnik milliyetçi Kıbrıslı Türk bakış açısına göre, büyük Türk ulusunun bir parçası olan Kıbrıslı Türkler, kendi kendini yönetmeli ve yönetici çoğunluğun “öteki” bir ırka ait olduğu bir oluşumun parçası olmamalıdır. Bu argümanın altında, tarih boyunca Türklerin kimsenin boyunduruğu altına girmedikleri ve her zaman kendi devletleri altında yaşadıkları algısının yattığı söylenebilir.
Bu bağlamda, ırksal ve dinî kimlik farklılıklarının iki toplum arasında ötekileştirmeye neden olduğunu ve daha sonra toplumlar arası çatışmaya dönüşen bir siyasi soruna neden olduğu gözlemlenebilir. “Biz” ve “öteki” tanımları toplumlar arasında derinleştikçe, neden olduğu siyasi sorun da bir o kadar derinleşmektedir. Toplumların, hâkim kimlikleriyle birbirlerini ötekileştirmeleri adada bir “kimlik çatışması” doğurmuş ve adanın bölünmesine neden olacak bir “kimlik savaşı” gerçekleşmesine sebebiyet vermiştir.
Bugün, bu çatışmanın anıları hâlen canlı olup, toplumlar üzerindeki etkisini, sosyal hayattan tutun da, müzakere masasına kadar hissettirmektedir. Ancak, Kıbrıs’ın toplumları kimlik siyasetinin “öteki” yüzünü bölüştürücü değil de, birleştirici bir çeşitlilik unsuru olarak görürse, işte o zaman Kıbrıs adasında bir “kimlik barışı”ndan bahsetmek mümkün olabilir.
Henüz Avrupa Birliği’nin meşhur sloganı “çeşitlilik içinde birlik” ortaya çıkmadan geçmişte olduğu gibi Kıbrıs toplumlarının çeşitli kimliklerle bir arada barış içinde yaşadıkları ve tekrardan yaşayacakları güzel günlere!
Referanslar
[1] Heywood, A. (2013). Politics. Houndmills, Basingstoke, Hampshire: Palgrave Macmillan.
[2] Scott, J. W. (1992). Multiculturalism and the Politics of Identity. October, 61, 12-19.
[3] Stavrinides, Z. (1975). The Cyprus conflict: national identity and statehood. Z. Stavrinides.
[4] Psaltis, C., & Cakal, H. (2016). Social identity in a divided Cyprus. In Understanding Peace and Conflict Through Social Identity Theory (pp. 229-244). Springer, Cham.
[5] Stavrinides, Z. (1975). The Cyprus conflict: national identity and statehood. Z. Stavrinides.