Dünyanın En Zor Mesleği: “Grassoculuk”

Bu haftaki yazımda, dünya tarihinin her döneminde, her çağında ve insan yaşamının olduğu her coğrafyada, var olduğuna inanılan bir insan türünü inceleyeceğiz. Bu türe genel anlamda “yalaka”, “dalkavuk” gibi sözcükler deniliyor olsa da, Kıbrıs yerli ağzında “grassocu” denilmektedir.

 

Grassocu, kelime anlamı olarak: Kendisine çıkar ve yarar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimseye karşı söylenmektedir. KKTC’de özellikle seçim zamanlarında bu tür insanlarla sıkça karşılaşmak oldukça mümkündür.

 

Grassoculuk bir meslek dalı olsa işini hakkıyla yapan çokça insan bulmak mümkündür. Oldukça zor ve zahmetli bir iş olsa gerek (!). Düşünsenize, sürekli birini övmek, tasdik etmek, alkışlamak, koşulsuz savunmak ne kadar zor. Bu davranış türünün özellikle para, makam, güç sahiplerine karşı yapıldığı herkesçe bilinmektedir. Aksi hâlde fakir bir dilenciye karşı yalakalık yapanlara pek karşılaştığımız söylenemez.

 

Bu noktadan hareketle özellikle devlet yetkililerinin, makam sahiplerinin etrafında bulunan insanları iyi seçmesi, hem yapılan icraatlar bağlamında hem de kendi gelecekleri açısından da yerinde bir adım olacaktır. Aksi hâlde kendi çıkarları için onları yönlendirecek ve gerçekleri duymasına engel olacak insanlar topluluğu ilerleyen zamanlarda o makamın çevresini kuşatacaktır. Bu da zamanla doğru bilgilerin duyulmasına mani olacak, yapılması gereken güzel icraatların önünü tıkayacaktır.

 

Tabii işin bir de diğer yönü var. Alkışlanmak, övülmek, kusurlarla yüzleşmemek, muhalefetin olmaması, eleştiriye maruz kalmamak birçok yöneticinin içten içe ruhunu okşayan, nefsine hoş gelen konulardan belki de birkaçı. Bu durum yalakaların çoğalmasının başlıca nedenleri arasında yer alıyor. Yönetici ne derse aynen demek, ona her konuda hak vermek, maalesef ki grassoculuğun rahatsızlık duyulacak bir davranış olmasını engelliyor.

 

Ayrıca verilen tüm görevlerin, işlerin, kayıtsız, şartsız, sorgulanmadan yapılmasını görmek, uygulanacağını bilmek ise yöneticiyi rahatlatıyor. Zaten o yüzden yıllarca KKTC’deki bürokratların partizanca atanma sebebi bu değil miydi? “Talimatlara baş kaldırmasın, ne deniliyorsa onu aynen yapsın yeterlidir.” zihniyeti ile ülke yönetilmedi mi? Dünyanın birçok yerinde bu örneklere rastlamak mümkün. Özellikle yakın zamanlarda yaşanılan ve herkesçe bilindiği üzere bu konuya en üst düzeyden örneklerden birisi olarak “bin Ali diyeceğim bineceksin, in Ali diyeceğim ineceksin” söylemleri ile eleştiri oklarını üzerine alan Türkiye’nin son Başbakanı Sn. Binali Yıldırım değil mi? Üzülerek belirtmek gerekirse, kendisine tasdik memuru eleştirileri yapılmadı mı?

 

Dünya tarihinde grassoculuğu seven kralların, yöneticilerin olduğu gibi, tam tersi şekli ile bu konudan rahatsızlık duyan liderlerinde olduğu bilinmektedir. Bu konuda tarihten örnek gösterilen liderlerden birisi de Büyük İskender’dir.

 

Konuyla ilgili olarak, Makedonya Kralı Büyük İskender’in söylediğine inanılan şu sözleri günümüzde hâlâ daha önemini korumaktadır.

 

Büyük İskender, hiçbir kusuru konusunda onu uyarmayan bir vezirine “Sana ihtiyacım yok.” dedi.

 

Vezir: “Neden hükümdarım?”

 

İskender: “Çünkü ben bir beşerim. Sen bu kadar süre zarfında benim tek bir hatama bile rastlamadıysan cahilsin demektir, örtbas ettiysen o zaman da hainsin demektir.”

 

Aslında bu hikâyede danışmanlık, vezirlik gibi görevinde bulunan kişilerin ne denli önemli olduğundan bahsedilmektedir. İyi bir idareci çevresinde grassocu insanları bulundurmamalıdır. Özellikle makam sahibi İnsanların doğru ve isabetli kararlar alabilmesi için tecrübeli, bilgili, işinin ehli ve alanında uzman kişilerin fikirlerini sorması, görüş ve önerilerini alması gerekmektedir. Bu yolun izlenmesi hâlinde daha isabetli ve doğru kararların alınması kaçınılmazdır.

 

Öte yandan, liderlerin daha da güçlü olabilmesinin yolu, muhalif düşüncelere önem vermesinden, eleştirilere hoşgörü ile yaklaşmalarından ve farklı görüş ve önerileri dikkate almalarından geçmektedir. Çevrelerinde bulunan insanlar eğer gerçekleri söylemekten âcizseler, kusurları açıkça ifade edemiyorsalar, bu durum o yöneticiye yapılan en büyük kötülüklerden birisidir.

 

Bu haftaki yazıma Can Yücel’in şu sözü ile tamamlamak istiyorum:

“Ülke bölünsün istiyorum. Yandaş, yalaka ve yavşaklar bir tarafa. Onurlu, şerefli, emekçi ve vatanseverler bir tarafa.”

 


 

Kapak fotoğrafı için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir