Pera Palas’ta Gece Yarısı ve Modern İstanbul’un Doğuşu

Pera Palas’ta Gece Yarısı ve Modern İstanbul’un Doğuşu kitabında Charles King, Osmanlı       İmparatorluğu’nun son dönemlerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına uzanan süreçte modern İstanbul’un doğuşunu resmetmektedir. King, kitabında İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu’ndan ve müezzinlerden, göçmenlere ve caz barlarına geçişini çok sesli bir betimleme ve mikro tarih anlayışıyla kaleme almıştır. Pera Palas’ı objeleştirerek Cumhuriyet’in ilk yıllarına, devrimlere ve İstanbulluların değişimlerine ışık tutmaktadır.

 

Pera Palas Oteli

Pera Palas Oteli’nin tarihi aslen Orient Express’e (Şark Ekspresi) dayanmaktadır. Bu tren Paris’ten kalkan ve 80 saatlik bir yolculuğun ardından İstanbul’a varan, yolcuları o dönemde aristokratlar, sanatçılar, bürokratlar ve gazeteciler olan lüks bir trendi. Bu kişilerin kalabileceği lüks otel eksikliği üzerine 1892 yılında İstanbul’un en ihtişamlı yapılarından olan Pera Palas’ın yapımına karar verildi. 1895 yılında özel bir balo ile hizmete açılan otel, İstanbul’da Osmanlı sarayları dışında ilk elektrik verilen, elektrikli asansöre ve sıcak suya sahip olan binaydı.

 

Peçenin Ötesinde

Türk yazar ve akademisyen Mina Urgan’a göre laik devletle beraber sosyal yaşantı radikal bir değişiklik üzerine yeniden şekillenmişti, kadınlar gelenek ve dinî boyundurluklarından kurtulmuşlardı. Fes kullanımının aksine, baş örtülerinin tamamen yasaklanmamasına rağmen, “çağ dışı” olarak görüldükleri için okullardan devlet dairelerine, tüm devlet kurumlarında yasaklanmışlardı. İstanbul’un elitist kadınları kısa zamanda Avrupa’nın genelinden hiç farklı olmayacak şekilde giyinmeye başlamışlardı.

 

Mustafa Kemal liderliğindeki bazı değişlikler, kadınların erkeklerle aynı oranda miras hakkına sahip olması ve erkeğin kadını istediği zaman boşama hakkının kaldırılıp, yerine, erkek ve kadının ancak eşit şekilde dava açarak belli sebeplerle boşanabilecekleri bir madde eklenmesiydi. Ayrıca kadınlara mahkemede tanıklık etme hakkı getirilmişti. 1930 yılındaysa kadınlar ilk defa belediye seçimlerinde oy verdikten dört yıl sonra meclis seçimlerine de dâhil edildi ve 18 kadın meclisteki yerlerini aldı. Bu sayı zamanın ABD Kongresinin tam iki katıydı. Ardından ataerkil tutumu değiştirmek adına gazeteler “Türk kadın ilkleri” hikâyeleriyle dolmaya başlamıştı: İlk kadın avukat, ardından hâkim, Beyhan Hanım (1928), ilk kadın cerrah Suad Hanım (1931) ve ilk kadın eczacı Belkıs Hanım (1931).

 

Kraliçe Keriman Halis

Türk kadın ilkleri arasında yer alan başka bir isimse Keriman Halis’ti. Saygın bir aileden gelmekteydi, Fransız dadılar tarafından büyütülmüş ve gençlik yıllarını evlerinin yakınındaki Pera Palas balo salonlarında ve caz kafelerinde geçirmişti.

 

1922 yılında Cumhuriyet gazetesi sahibi Yunus Nadi İstanbul’da ilk defa bir güzellik yarışması organize edeceklerini açıkladı. Bu haber halka “Biz neden aynısını yapmayalım?” manşetiyle gazeteden duyuruldu. Yarışmaya on beş yaşını doldurmuş din, ırk fark etmeden herkesin başvurabileceği açıklandı ve “en güzel Türk kadını” arayışına başlandı. Halk yarışmaya büyük bir ilgi gösterdi, fakat bu tip organizasyonların toplum ahlakına aykırı olduğunu savunan bir kesim de mevcuttu. Örneğin, zamanın Eğitim Bakanı (Maarif Vekili) yarışmaya katılan öğrenci ve öğretmenlerin müesseselerinden uzaklaştıracağını açıklamıştı.

 

Keriman Halis 1932 yılında yurt içi galibiyetinin ardından, Türkiye’yi Belçika’da temsil edip Müslüman dünyasından birincilik kazanan ilk isim oldu. İstanbul halkının büyük ilgisini çeken bu yenilikçi fikir sayesinde Keriman Halis’i uğurlamak için yirmi bin İstanbullu Taksim Meydanı’nda bir araya geldi. Galibiyetinin ardındansa bizzat Mustafa Kemal Atatürk ve meclis tarafından tebrik edildi. Bundan iki yıl sonra soyadı kanununun geçmesiyle Keriman Halis’in soy isminin kraliçe anlamına gelen “Ece” olmasına karar verildi.

 

Sanat ve Sinema

Cumhuriyet’in ilk yıllarında değişime uğrayan bir başka sektör ise sinemaydı. 1900’lerin ilk       yıllarından Birinci Dünya Savaşı’na kadar, özellikle Ramazan aylarında İstanbul’un küçük sokak tiyatrolarında, en ünlü gölge oyunlarından biri olan Karagöz ve Hacivat gösterilmekteydi. Fakat 1930’lu yılların başlarında İstanbul’da sessiz ve sesli film gösterimi yapan otuz dokuz sinema salonu bulunmaktaydı. İlk Türkçe sesli film olan İstanbul Sokaklarında Selanik göçmeni olan İpekçi Kardeşler tarafından yazıldı fakat zamanında Türkiye’de ekipman yeterli olmadığı için Paris’te üretildi. İki yıl sonra ilk yerli üretim sesli film olan Bir Millet Uyanıyor, Muhsin Ertuğrul yönetmenliğinde vizyona girdi.

 

Kadınlar, Birinci Dünya Savaşı öncesinde de konservatuvarda eğitim görmekteydi fakat 1921’e kadar şehir sahnesine çıkmaları yasaktı. Bu yasağın kalkmasının tam sekiz yıl ardından, Afife Jale Türkiye’nin sahne alan ilk aktrisi oldu.

 

Cumhuriyet’in ilk zamanlarının sanatçılarından bir diğeri ise, klasik stili reddedip Batı tarzına kendi üslubunu katan Seyyan Hanım’dı. 1932 yılında İstanbullu bestekâr Necip Celal ve söz yazarı Necdet Rüştü’yle beraber “Türk tangosu” olarak adlandırdıkları türün ilk şarkısını ürettiler: “Mazi Kalbimde Bir Yaradır”

 

Modern Zamanlar

Pera Palas’taki en kayda değer kutlama 1925’in yeni yılında gerçekleşti. Bunun nedeni Türkiye’nin bir ilki kutlamasıydı. İstanbullular ilk defa Batı dünyasıyla aynı saat, ay ve yılı kutlamaktaydılar. Osmanlı İmparatorluğu son yıllarında ekonomi kayıtları için Batı tarzı tarih sistemine geçmişti fakat devlet kurumları hala daha Hz. Muhammed’in Mekke’den ayrılışı üzerine kurulu tarih birimini       kullanmaktaydı. 1 Ocak 1926 yılında İstanbullular hem yeni yılı, hem de kendilerini bekleyen yeni asrı kutladılar. Tarihte ilk defa Pera Palas’taki tüm İstanbullular için gece yarısı aynı şeyi temsil etmekteydi.

 

Tarih değişiminin sonrasında vatandaşların görünüşünün modernleşmesi adına Şapka Devrimi geldi. Bu, erkeklerin baş örtme uygulamalarını düzenleyerek Batı ülkelerindeki normlara uygun hâle getirilmesi için 1925 yılında yapılan kanuni bir düzenlemeydi.

 

1926 yılında İsviçre’nin medeni kanunundan örnek alınarak tasarlanan kanunlar Osmanlı’nın şeriat hukukunun yerini aldı. Örneğin halka açık yerlerde likör servisi serbestleşti. Evlilikte resmî nikâh zorunluluğu getirildi. Patrikhanelerin, din işleri dışındaki yetkileri kaldırıldı.

 

1928 yılında “Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”un kabul edilmesiyle beraber, o güne kadar kullanılan Arap harfleri esaslı Osmanlı alfabesinin resmiyeti son buldu ve Latin harflerini esas alan Türk alfabesi yürürlüğe kondu. Pera Palas’ın içindekiler dâhil İstanbul’daki tüm tabelalar söküldü ve yerlerine Türkçeleri asıldı.

 

Bu romana konu olmuş Pera Palas, 1941 yılında bir patlamaya sahne oldu. Gazetelerdeki açıklamaya göre bu patlama, Almanlarla çalışan Bulgarların İngiliz diplomatlarına karşı bir suikast      girişimiydi. İkisi İngiliz diplomat olmak üzere üç kişi hayatını kaybetti, birçok kişi yaralandı ve otelde ciddi tahribat oluştu.

 

Osmanlı İmparatorluğunun dağılması, Balkan Savaşları, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in ilk günleri, askerî darbeler, Gezi Parkı Eylemleri… İstanbul’un son 125 yıllık tarihi dönüm noktalarına tanıklık etmiş olan Pera Palas, bugün hâlâ daha hizmet vermektedir.

 


 

Kaynakça

“Pera Palas’ta Bomba Patlıyor”. (1941). İstanbul Şehir Üniversitesi Arşivi.

İnanıcı, H. (2019). “Pera Palas”. Haluk İnanıcı.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir