Çamlıbel: Aziz Panteleimon Manastırı

Uzun zamandır yapılmaya ve uyulmaya çalışılan planlarımızı bugün, 05.07.2020 Pazar günü hayata geçirip köy köy gezdik! Kıbrıs’ta yaşayıp, Kıbrıslı olup Kıbrıs hakkında bilmediğimiz o kadar çok şey var ki. Kıbrıs’ın tarihi şehirlerinde olduğundan fazla köylerinde saklıdır aslında. Şehirde doğmuş büyümüş, pek fazla da sık köy ziyareti yapmamış biri olarak bugün 7.30’da uyanıp, üzerimi değiştirip, çantamı kapıp yola koyuldum. Daha doğrusu koyulduk. Tabella yazarlarından Mustafa Özbilgehan, Oğuz Ufuk Haksever, Buse Çelebi, Turhan Hızlı, Sedat İzcan ve hâlâ Tabella yazarı yapamadığımız Doğa Özbilgehan’la bugün Sadrazamköy, Çamlıbel, Koruçam ve Zeytinlik’te gezdik.

 

Gezide ilk durağımız aslında hiçbirimizin daha önce rast gelmediği Aziz Panteleimon Manastırı’ydı. Şans eseri Google Maps sayesinde keşfettiğimiz bu mükemmel fakat bakımsız manastır hakkında öğrenecek ve yazacak birçok şey olduğunu düşündüğümden araştırmalar yapıp bu yazıyı yazmaya koyuldum. Bir gün Çamlıbel’e (Mirtu’ya) yolunuz düşerse, mutlaka uğramanızı tavsiye ederim!

 

 

Manastırın ismini aldığı Panteleimon, Pagan bir baba ve Hristiyan bir anne tarafından 275’te dünyaya geldi. Annesinin inançlarından ötürü Hristiyan olan Panteleimon annesinin vefatından sonra paganizme dönmeyi seçti. O zamanın şu anki uygulamasıyla pek uyuşmayan “tıp” bölümünde okumuştu. Ona iyi bir şifacı olduğunu söyleyen Aziz Hermolaus ise pagan olan Panteleimon’u yeniden Hristiyan olmaya ikna etti. Varlıklı babasının ölümünden sonra ona miras kalan maddi gücü bağışlara kullanan Panteleimon’a, kayıtlara göre bunlara rağmen 303’te idam cezası verildi. Öldürme girişimleri Panteleimon kendi rızasıyla canına kıyana kadar başarız oldu. Manastır 1600’lerde iki Laptalı keşiş, bir hikâyeye göre Makedonya’dan, diğerine göre ise Yunanistan’dan, manastır kurmak için uygun bir yer bulmaya döndüğünde inşa edildi. Rivayete göre bu iki keşiş bir gün onların zevklerine uygun herhangi bir yer bulamadıkları için oturup Panteleimon’a onlara yardım etmesi için dua etmişler. Onlar dualarını bitirdikten sonraysa yanlarında bulunan iki taş arasından su akmaya başlamış. Bunu Panteleimon’dan bir işaret olarak algılayan keşişlerse inşa edecekleri küçük manastırı Panteleimon’a ithaf ederek o noktaya inşa etmeye karar vermişler.

 

 

Tabii bu hikâye hakkında internet üzerinde pek de fazla güvenilir kaynak bulamadığımdan, infografik üzerindeki bilgiye göre manastırın yapılış tarihinin belli olmadığını fakat Anadolu’dan gelen iki keşişin yaptığını ve bu iki keşişin de yurtlarında önemli bir nama sahip olan Panteleimon’a burayı ithaf ettiklerini söylemek mümkün.

 

 

17. ve 18. yüzyıla kadar boyutu değişmeyen manastır bu yüzyıllar arasında genişletildi. Tarihî kaynaklara göre 1875’e kadar sadece 8 keşişle yönetilen bu manastır 19. yüzyılın sonlarında 12 keşişle yönetilmeye başlandı. Belli bir döneme kadar ise her yıl 27 Temmuz günü Agios Panteleimonas günü olduğundan burada festivaller ve kutlamalar yapılırmış.

 

 

1920’lerde ise İngiliz Yönetimi’nin iznine göre 1920 yılında manastıra ilkokul kurulmuş. Manastır 1950’lere kadar devamlı olarak kullanılmaktaydı, daha sonra ise köy kilisesi olarak kullanıldı.

 

Şu anki manastırın hâli her ne kadar oldukça kötü durumda olsa da Kültürel Miras Teknik Komitesi tarafından 2015 yılında Avrupa Birliği katkılarıyla 1. Koruma Aşaması’ndan geçmiştir. Daha sonra 2019 yılındaysa manastırın yıkılmasını önlemek adına 1 aylık bir çalışma başlatıldığına dair haberler bulunmakta. Fakat bu haberlerin içeriğini ele aldığımızda, o zamanın Kıbrıs Vakıflar İdaresi Genel Müdürü olan Kaymakamzade’nin “Sağlamlaştırma bittikten sonra restorasyonunu gerçekleştirmeyi ve manastırın ülke ile yöre halkına hizmet vermesini istiyoruz. Ancak restorasyon için kendi imkanlarımız yeterli olmuyor bunun için finansman arayışı içerisindeyiz.” açıklaması bulunmaktadır. Sanıyorum ki finansmana ulaşılmadığından, herhangi bir restorasyon yapılamıştır.

 

 

Şu an manastır oldukça bakıma ihtiyaçlı durumdadır. Tarihî değerlerimize önem vermiyoruz ve tarihimizi kaybedeceğiz. Turizm açısından da oldukça önemli olan bu tarihî eserlerin hâlen daha neden bu durumda olduğu hakkında aklımda soru işaretleri var.

 

Neden elimizde olana bakmıyoruz?

 

Bizim bile yola çıkmadan önce bilmediğimiz bu manastır bir yabancı tarafından nasıl bilinebilir ki?

 

Bizim gibi saatler harcayıp manastıra ulaşan bir yabancı manastırın bakımsız ve kilitli olmasından ne kadar rahatsız olabilir farkında mısınız?

 

Elimizde bir cennet var ve onu cehenneme dönüşmeye mahkûm ettik. Potansiyeli öldürüyoruz. Neden?

 

Tarihimize saygımız mı yok?

 

Tarihimiz cebimiz kadar önemli değil mi yoksa?

 

Kaybediyoruz. Tarihimizi, potansiyelimizi, değerlerimizi, benliğimizi, kimliğimizi. Daha üzerinde yaşadığımız iki çıngı ada parçasının haberdar dahi değiliz. Tarihine sahip çıkıp onu korumayandan Kıbrıslı olur mu?

 

Bırakalım bu sahte milliyetçiliği, “Ben Kıbrıslıyım!”, “Ben Kıbrıslı Türküm!” diye övünmeyi. Biz kendimize nasıl Kıbrıslı diyebiliyoruz? Kıbrıs tarihi hakkında Rum-Türk tartışmaları dışında neyi biliyoruz? Siyasetinize yarayan her tarihi aklınızda tutuyorsunuz ve dilinize doluyorsunuz fakat bu ada yalnızca 1969’dan sonra var olmadı. Konuşalım, ayrılığımızı da konuşalım fakat Kıbrıs adası Kıbrıslı Rum ve Türk’ün tartışmasını görüp geçirene kadar neler geçirdi neler! Bilmiyoruz çünkü kimliğimize sahip çıkmıyoruz ve korkuyorum. Korkuyorum ki haberdar olmadığımız tarihimiz, bir gün yıkılacak, dökülecek. Biz onu bilmeden, o kaybolacak.

 

Bir yorum

  1. Hemen okulun arkasındaki askeri birlikte gorev almıştım yaklaşık 15 sene evvel. Bu manastır ve yapılarını ara sıra gezmek çok hoşuma giderdi, gerçekten etkileyici. O zamanlar -ne kadar bakımsız çürüyor-derdim, şimdi fotoğraflarınızdan biraz restore edilmiş olduğunu görüyorum. Umarım restorasyonlar tamamlanıp ziyaretçilere açılır. Güzel yazı ve fotograflar için teşekkürler.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir