Mültecilerin Vurulması Üzerine

Geçen hafta hareketli ve aynı zamanda tartışmalı olan ülke gündemimizi meşgul eden bir olay daha yaşandı. 9 Temmuz Perşembe günü sabah saatlerinde 7’si çocuk, 2’si kadın olup toplamda 30 kişiyi taşıyan mülteci teknesi Yayla köyü üzerinden adamıza geldi ve iki mülteci, polisin “dur emrine” uymadığı için polisin ateş etmesi sonucunda yaralandı (Yenidüzen, 2020).

 

Yapılan ilk açıklamaya göre, “sahile çıktıktan sonra” polisin “dur emrine” uymayan iki mülteciye ilk önce havaya ateş edilerek uyarı atışı yapılmış ama buna rağmen kaçmaya devam eden iki mülteci polisin açtığı ateş sonucunda yaralanmıştır.

 

Fakat Polis Basın Subaylığının yaptığı “düzeltme” başlıklı açıklamaya göre tekne mültecileri bırakmak için sahile yaklaştığında, “kaptanın polisi fark ederek kaçmaya çalıştığı esnada” polis havaya uyarı ateşi açmış ama “polisin dur uyarılarına uymayarak kaçmaya devam etmesi üzerine” polis tekneyi durdurmak için teknenin motor kısmına ateş etmiştir; ancak mermiler teknenin motorundan ziyade iki mülteciye isabet edip onları hafif şekilde yaralamıştır. (Gündem Kıbrıs, 2020).

 

Şahsen, iki senaryoyu da göz önünde bulundurduğumda polisin mültecilere veya onların bulunduğu tekneye ateş etmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum.

 

Eğer mülteciler karaya çıkıp, kaçmaya çalışsalar bile kaçacakları alan sınırlıdır ve onlara zarar vermeden de yakalamak zor değildir. Belli ki sahile çıkan iki mülteci polisi görünce anlık telaşın ve heyecanın getirdiği bir içgüdüyle kaçmaya başladılar. Dolayısıyla, polisin yaptığını normalleştirerek anlatmak doğru değildir. Bu insanları en iyi bizim toplumumuzun anlaması gerekir, birçoğumuzun neneleri ve dedeleri savaş esnasında toplayabildikleri eşyalarla canlarını kurtarmak için daha güvenli yerleşim bölgelerine can havliyle ulaşmaya çalıştı. Peki herhangi bir bir polisin, hayatlarını kurtarmak için kaçan büyüklerimize ateş etmesini kim onaylayabilirdi veya hangi açıdan savunabilirdi?

 

İkinci senaryoya gelirsek, polisin mültecilerin kaçmasını engellemek için mülteci teknesinin motor kısmına ateş ettiğini varsayarsak -ki Polis Basın Subaylığının son açıklaması bu yöndeydi- bu daha da acı verici ve vahim bir durumdur. Polisin açtığı ateş sonucunda mermiler teknedeki çocuklara gelseydi veya mermiler mültecilerinin birinin kafasına isabet etseydi, bunun hesabını kim verebilirdi, hangimizin vicdanı rahat olacaktı? Bu insanların hayatlarını riske atarak ve birçok zorluk çekerek daha güvenli bir hayata başlamak için geldikleri ülkemizde yaralanmaları kabul edilemez. Zaten bu yapılan şey, insan haklarına uymamak olur. Çünkü İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. maddesine göre “herkesin başka ülkelerde sığınma talep etme ve sığınma hakkı” vardır (BM, 1948) ama bizim burada yaptığımız savaş mağduru insanlara orantısız güç kullanmak ve tekne içindeki insanların hayatlarını riske atmaktır.

 

Mültecilerin pandemi döneminde potansiyel vaka olarak görülmeleri olası bir durumdur ama bizim gibi savaş yaşamış ve birçok acı çekmiş bir halka yakışan şey, hak etmedikleri bir hayat yaşayan savaş mağdurlarını korumak ve onların temel ihtiyaçlarının sağlanacağı bir yere yerleştirmektir.

 

Polisin yaptığını “sınırlarımızı korumak”, “potansiyel vakaları önlemek” veya “ülkede kaçakların sayısını azaltmak” gibi nedenlerle savunanların bu ülkede kaç kişinin kaçak olarak yaşadığını hatta çalıştırıldığı ve bu işçilerin asgari ücretten daha az bir ücretle çok kötü koşullarda çalıştırıldığından haberi yok mudur?

 

Daha geçen haftalarda ülkemize izinsiz bir şekilde özel jetle gelip, toplum içine karışan ve alışveriş yapıp, kumar oynayan kişilere karşı tedbir alınmazken, savaş mağduru insanlara silahsız olmalarına rağmen ateş açılması geçmişimizi unuttuğumuzun ve içimizdeki insani değerleri kaybettiğimizin açık bir göstergesidir.

 

Belirsizlik ve siyasi rantın hüküm sürdüğü ülkemizde, insan hakları ihlallerinin “sınırlarımızı korumak” kisvesi altında savunulması ve bunu savaşın acı yüzünü tecrübe eden toplumumuzun yapması üzücüdür. Umarım toplum olarak en kısa sürede bu otoriter düşünce tarzını bırakıp, insana önem veren ve geçmişimizi de düşünüp empati yapabilen bir toplum olabiliriz.

 


 

Referanslar

Gündem Kıbrıs editörleri, 2020. Polisten yeni açıklama geldi.
https://www.gundemkibris.com/kibris/polisten-yeni-aciklama-geldi-h296913.html [11.07.2020 tarihinde erişildi].

BM, 1948. Universal Declaration of Human Rights. https://www.un.org/en/universal-declaration-human-rights/ [12.07.2020 tarihinde erişildi].

Yenidüzen editörleri, 2020. 7’si çocuk 30 mülteci, 2 kaptan ve sahilde bekleyen 1 kişi belirlendiKaynak: 7’si çocuk 30 mülteci, 2 kaptan ve sahilde bekleyen 1 kişi belirlendi. http://www.yeniduzen.com/7si-cocuk-30-multeci-2-kaptan-ve-sahilde-bekleyen-1-kisi-belirlendi-128993h.htm [11.07.2020 tarihinde erişildi].

 

Kapak görseli için tıklayınız. Görselin tüm hakları Diyalog gazetesine aittir.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir