Siyasette İş Yapmama Üzerine Birtakım Gözlemler

Bizim siyaseti dört kelime ile özetlesem “laf var iş yok” derim.

 

Beş sene önce böyle zamanlarda CTP-BG’de yaşanan liderlik değişimi o dönemki hükûmetin sonu anlamına gelmişti. Yeniden partinin liderliğini alan Mehmet Ali Talat önderliğinde meclisteki en büyük parti olan CTP-BG birtakım koalisyon görüşmeleri yapmış, en sonunda meclisteki ikinci büyük parti olan UBP ile bir “reform” hükûmeti kurulmuştu. Bu ilk kez bir “büyük koalisyon” yani meclisteki en büyük iki partinin kurduğu koalisyon olacaktı.

 

O dönem kurulan Kalyoncu hükûmetini Özgürgün, Erhürman ve Tatar hükûmetleri takip etti. Beş senede dört koalisyon kuruldu, beş farklı parti iktidara geldi. Bu beş parti de şu an mecliste. 2020’li yılların içerisinde de kurulacak tüm hükûmetlerin bu partilerin en az birini içereceğini öngörmek de zor değil. Yani aşağı yukarı aynı makarna farklı soslarla servis edilmeye devam edecek.

 

Bu beş seneyi incelediğimizde ülkede bırakın reformu kaç tane yasanın meclisten geçtiği elle sayılacak durumdadır. Ülke bugün hangi alanda beş sene önce olduğundan daha iyi hâldedir? Pandemi bahanesini kaldıracaksak Şubat 2015’ten Şubat 2020’ye bu memlekette ne düzeldi? Bunu sorduğunuzda siyasetçiler size yolda karşılaştıkları sorunlardan ve gündelik problemlerle mücadelelerinden bahsedecektir. Koalisyon ortaklarından şikâyet edecektir. “Biz hiç yemedik” diyecektir. Ancak toplumu nasıl ileriye götürdüğünü söyleyemeyecektir.

 

Seçim dönemi geldiğinde kendisinin ve partisinin nasıl sisteme ve diğer partilere karşı Don Kişotvari bir mücadeleye girdiğini açıklayacak, bu sefer ya tek başına iktidar olmak için ya da “daha güçlü” olabilmek için seçmenden tekrar oy dilenecektir. Yaptığı yanlışları ya inkâr edecek, ya başkasının üzerine yıkacak ya da düşerken yanına diğer partileri de çekecektir.

 

Ama ne olursa olsun çok büyük vaatler vermeye devam edecek, umut olacağın iddia edecek ve ağız dolusu laflarla “diğerlerini” eleştirecektir. Gelgelelim laf yapma konusunda üstüne olmayan toplumumuzda tabii ki siyasetçilerin de eksik yanı yoktur. Neredeyse tamamı güzeller güzeli hitaplarıyla muhalefete ve vaatlere devam edecek, “eğitimli” olmanın verdiği statü ile tepeden bakarak neyi neden yap(a)madığını açıklayacak ve ikna edebildikleriyle yoluna devam edecektir.

 

Bu nesillerin arasında olan bir farklılık değildir. Toplumsal bir sorundur. Özellikle ikna kabiliyetinin yüksek olduğuna inanan şahıslar, başaramadıkları bir işin neden olmadığı ve/veya neden olmaması gerektiği konusunda karşı tarafları ikna etmek üzerine çok ciddi mesai harcarlar. “E siz o yasayı neçin geçirmediniz?” sorusuna verilecek bahane aslında çoktan hazırdır ve hatta ağız birliği oluşturmak açısından diğer partililere aktarılmıştır. Birçok parti bir kült gibi aynı cümleleri tekrarlayarak her soruda neyin nasıl olduğunu anlatmak için çaba gösterir, örneğin genişletilmiş toplantılar yapar ya da aracılar vasıtasıyla haber uçurur.

 

Bu düzende “dürüstlük” artık aranılan bir özellik olmuştur. İnsanlar aslında normalde var olması gereken bu özellik ile karşılaştığında şaşırır ve sevinir olmuştur. Hâlbuki bir insanın dürüst olması, aynı konuşabilmesi gibi doğal bir özellik olmalıdır. Bunun farkında olan siyasetçiler de propagandalarını “dürüstlük” üzerine kurmuşlardır. Fısıltı gazetesine sürekli “e bizimki de çok dürüst insan” fikrinin pompalanmasının sebebi budur.

 

Şahsen ucu gelmeyen konuşmaların ve salt eleştirerek kendini kendince yüceltenlerin revaçta olduğu bir dönemde ne pahasına olursa olsun üretmenin gücüne inanmaktayım. Bir yuvarlak masa etrafında tek bir fikir üstünde saatlerce tartışmak bazen faydalı olsa da önemli olan çarkın dönmesi ve en nihayetinde faydalı bir şeylerin üretilmesidir. Kör tartışmalar ne siyaset sahnesinde, ne sivil toplumda ne de özel hayatta bir fayda getirmemekte aksine zararları dokunmaktadır. “Bir görev tutmak” için bir görev tutanların olduğu yerde çalışan ve üretenlere yer açılması da oldukça zordur.

 

Bu gözlemler üst üste geldiğinde siyasetçilerin icraat yapmak ya da siyaset üretmek için fırsat kollamaktan çok mesailerini yapmadıklarına bahane bulmak için harcadığı söylenebilir. Bu ortamdan toplumu ileriye götürecek atılımları beklemenin de pek mümkün olduğu söylenemez.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir