Her gün gördüğümüz elli liralık banknotun arka yüzünde fotoğrafı bulunan ancak değeri anlaşılmamış kadın; Fatma Aliye. Türk edebiyatında çok önemli bir yere sahip olan ilk Türk kadın roman yazarı, diğer başarılı kadınlar gibi hak ettiği yere gelememiş ve değeri anlaşılmamış.
Fatma Aliye 1862 yılında İstanbul’da doğdu. Kadınların okullarda eğitim almasının alışılmamış olduğu ve sadece burjuva ailelerin kızlarının eğitim alabildiği bir dönemde yaşayan Fatma Aliye, kendini büyük erkek kardeşine ders vermek için gelen hocaları dinleyerek geliştirdi. Okuma yazmayı öğrenip Türk edebiyatına ilgisi olan Fatma Aliye, Fransızcayı da iyi bir düzeyde öğrenir.
Fatma Aliye, 17 yaşında, askerî eğitim almış Faik Bey’le evlenir ve dört kız çocuk sahibi olur. Evliliklerinin ilk on yılı boyunca Fatma Aliye’nin roman okuması kocası tarafından yasaklanır. Ancak Faik Bey’in tutumu değişmeye başlar ve Fatma Aliye’nin edebiyat hayatı 1889 yılında Georges Ohnet’in Volonté isimli romanını “Meram” adıyla çevirmesi ile başlar.[1] Fatma Aliye’nin bu çevirisi “bir kadın” imzası ile yayımlanmıştır, ancak Osmanlı toplumu bu imza ile yayımlanan romanın Fatma Aliye tarafından çevrildiğine inanmaz ve çeviriyi yapan kişinin Fatma Aliye’nin babası ya da kardeşi olduğunu düşünür.
Romanın başarısı Fatma Aliye’nin babası, tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’nın dikkatini çeker ve Fatma Aliye, babasından ders alma şansına sahip olur. Fatma Aliye aynı zamanda ünlü bir yazar olan Ahmet Mithat Efendi tarafından da fark edilir ve babası Cevdet Paşa’nın da izni ile Fatma Aliye ve Ahmet Mithat Efendi, manevi baba-kız olur.
Osmanlı toplumunun Fatma Aliye’nin “bir kadın” imzası ile yayımlanan Volonté çevirisine inanmadığı gibi, Ahmet Mithat Efendi ile ortaklaşa yazdığı Hayal ve Hakikat hikâyesinde de benzer sorunlar yaşanır. Hikâye, Ahmet Mithat ve “bir kadın” imzası ile yayımlanır ancak toplum tarafından, eserin esas yazarının Ahmet Mithat olduğuna inanılır.
Fatma Aliye, yukarıda bahsettiğim eserleriyle edebiyat dünyasına adımını atsa da toplum tarafından kabul edilmesi zor olmuştur. Bir diğer eseri, Muhadarat, 1892 yılında yayımlanmıştı. Bu eser Fatma Aliye’nin en önemli romanlarından biri olmuştur çünkü ilk kez “bir kadın” olarak değil de kendi ismi ile yayımlamıştır eserini. Bu eser şu an T.C. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen “100 Temel Eser” arasındadır.
Fatma Aliye makaleler ve romanlar yazan, ve çeviriler yapan bir kadın olmasının yanı sıra sosyal çalışmaların da içindeydi. İlk kadın derneğini kuran ve Hilal-i Ahmer Cemiyetinin üyesi olan, ilk Türk kadın yazarıdır.[2] Muhafazakâr tutumundan ödün vermeden, yazıları ile kadın haklarını savunan bir yazardır Fatma Aliye. Oryantalist bakış açısına ve Batı feminizmine karşı çıkmasının yanı sıra, “İslami bir feminizmin” başlatıcısı ve yol göstericisi olduğuna da inanılır.[3]
Fatma Aliye’nin yazarlık yolunda, dönemine göre aştığı zorluklar takdire şayandır. Fatma Aliye gibi daha birçok kadın çok önemli başarılara adım atmalarına rağmen gölgede kalmışlardır. Tarihte ilk, iki farklı Nobel Ödülüne sahip olan bilim insanı Marie Curie’den tutalım Türk edebiyatını çok derinden etkileyen Halide Edip Adıvar’a kadar, birçok kadın ataerkil toplumun ve erkek odaklı eğitimin kurbanı olmuştur. Artık başarılı olmak için, beyaz, orta sınıf ve heteroseksüel bir erkek olma gereksinimini, ve kadınların, erkek egemenliği altında ezilmesini durdurma zamanı. Günlük hayatımızın her ayrıntısında görünürde olan erkekler kadar, gölgede kalan kadınların da rolünün farkında olmanın, ve hep birlikte kadınların da içinde bulunduğu yeni tarihler yazmanın zamanı geldi!
Referanslar:
[1] Yegül, S. S. (2020). İlk Kadın Roman Yazarı: Fatma Aliye. Kürşat Özcan.
[2] Uluköse, G. (2013) Fatma Aliye: Bir Biyografi. İstanbul: Cinius Yayınları.
[3] Gençtürk, T. (2010) Hayattan Kurmacaya: Fatma Aliye Hanım’ın Dört Romanında Metinler Arası İlişkiler. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(13), 104-109.